Ali Betil: “Film benim açımdan duru bir aşk hikayesi”

https://www.youtube.com/watch?v=XdfA5Ff5e78 Geçtiğimiz günlerde Onur Baştürk'le kısa söyleşisinden tanıdık kendisini, !f İstanbul Film Festivali'nin Gökkuşağı Filmleri kapsamında bu akşam ilk gösterimi yapılacak ve oldukça iddialı filmin İstanbullu yönetmeni Ali Betil. Kendisiyle filmin hikayesini ve Ira Sachs ile yolculuklarını konuştuk. Sevgililer gününde güzel bir film izlemek istiyorsanız "Love Is Strange" bu akşam Fitaş'ta izlenebilecek en iyi alternatiflerden. …

Geçtiğimiz günlerde Onur Baştürk’le kısa söyleşisinden tanıdık kendisini, !f İstanbul Film Festivali‘nin Gökkuşağı Filmleri kapsamında bu akşam ilk gösterimi yapılacak ve oldukça iddialı filmin İstanbullu yönetmeni Ali Betil. Kendisiyle filmin hikayesini ve Ira Sachs ile yolculuklarını konuştuk. Sevgililer gününde güzel bir film izlemek istiyorsanız “Love Is Strange” bu akşam Fitaş’ta izlenebilecek en iyi alternatiflerden.

Filmlerinizden biraz bahsedebilir misiniz?

İlk filmden bahsedelim öncelikle Keep The Lights On Love Is Strange’e göre çok sert bir filmdi, gey izleyicilerin bile izlerken zorlanabileceği türden bir film de diyebiliriz, sürekli aşağı seyreden bir ivme, içinde seks var, uyuşturucu var, depresyon ve ilişkinin bozulup bitmesi var. Eşcinsel izleyiciler bile seyrettiklerinde “çok karamsar ve depresif bir film” yorumları yapıyorlardı.

Bence Love Is Strange onun biraz yumuşatılmış hali, çekilme aşamasında daha çok Amerika’daki eşcinsel evlilik tartışması üzerinden kurgulandı, belki de Ira’nın en sevdiğim tarzı da buna benzer tartışmaların içine çok sert bir şekilde girmeyip daha hissettirmeden birşeyleri anlatma çabası. Filmi izlediğinizde iki insanın arasındaki ilişkiyi anlattığını hissedeceksiniz esasen, Ira bu ilişkiyi çok normalleştiren bir üsluba sahip, filmde hiçbir zaman biz eşcinseliz, onun için aşağılandık gibi bir haykırış yok. Olanı anlatan bir film.

Birtek sanırım George’un işten ayrılma, çıkartılma süreci var, kilisede çalışırken işten atılması gibi bir olaya tanık oluyoruz, yanılıyor muyum?

Ben ile evlendikten sonra kilisede koro öğretmeni olan George işten atılıyor. Onun da şöyle bir hikayesi var, film çekim aşamasındayken Amerika Long Island’daki bir kilise öğretmeninin eşcinsel evlilik yaptığı gerekçesiyle işten atılmasını tartışıyordu.

Amerika’da LGBT bireylerin en büyük direniş gösterdiği, karşı çıktığı kurum Katolik Kilisesi ve Vatikan, kendi içinde çok fazla sansasyonları olan, rahiplerin, kardinallerin erkek çocuklarla ilişkisinin gizliden gizliye hep olduğu, bunu farkeden Papa’nın da zaman zaman kardinalleri alıp kurtardığı bir enstitü, film de biraz bu konuyu sorguluyor aslında.

Amerika’da eşcinsel evliliğe karşı olan kurumlar arasında en büyüğü kilise, çünkü onlar evliliği bir şekilde domine etmişler, kendi kurallarıyla tanımlıyor, evlilik budur diyor ve bu kadar. Orada bir imza atıyorsunuz ve bunun sonrasında evliliğin beraberinde getirdiği yasal haklara sahip oluyorsunuz, miras gibi, çiftlerden birinin başına kötü birşey geldiğinde diğer tarafın onun hakkında karar vermesi gibi. Çünkü eğer eşcinselseniz birinizin başına bir şey geldiğinde ailesi yaklaştırmıyor, uzaklaştırıyor.

Bence film sonuçta benim açımdan iki insan arasındaki bir aşk hikayesi ve öyle tanımlanması gerekiyor.

Sanırım şu anda filmin aldığı bir tane ödül var şu anda ve 12 ödül için de adaydı değil mi, ödüller nasıl hissettiriyor?

Filmin aday olduğu ödüllere bakarsak bunlar arasında en büyüğü “Independence Spirit Awards”, bağımsız ruh ödülleri yani, Oscar’dan bir gün önce sahiplerini bulan, Oscar’a gidecek bütün aktörlerin katıldığı, Oscar’a göre daha rahat bir ödül töreni diyebiliriz.

Ancak ne yazık ki Independence Spirit Awards’ta genelde bağımsız filmler aday olmuyor, örneğin Keep The Lights On ile biz aday olduğumuzda Moonrise Kingdom ve Silverlining Playbok vardı, ikisi de bütçeleri 20 milyon dolarları bulan filmler, bu yıl ise Birdman gibi yine yüksek bütçeli filmler var bunun yanında bizim çektiğimiz filmler İstanbul’a göre bile çok düşük bütçeli filmler, sizin yakaladığınız şey nedir diye soracak olursan da bence biz filmlerde toplumun o an tartıştığı bir noktayı yakalayıp ona yeni bir perspektif getiriyor ve bu yüzden başarılı oluyor. Sundance’de filmin gösterilmesinin sebeplerinden birisi de bu.

10849857_10152863656885498_9117688408956790667_nBir İstanbullu olarak böyle bir filmde yapımcı olmak ne hissettiriyor size? Çok gurur verici birşey bence, ben öyle hissettim, o yüzden sormak istedim. Çünkü herkes konuşuyor, ben mesela ilk Out dergisinin internet sitesinde okumuştum, özel bir klip vardı Bar sahnesinin olduğu, çok heyecanlanmıştım gördüğümde.

Ben olaya Türk olarak bakmıyorum. New York’un böyle bir güzelliği var, aynı İstanbul’da olduğu gibi. İnsanlar elbette ki beni Türk olarak tanımlıyorlar, sonuçta Türkçe konuşuyorum ama filmin Brezilyalı bir senaristi var, oyuncuları İngiliz, yönetmeni Amerikalı, yapımcısı ise Türk. New York böyle bir şehir, 140’ yakın dil konuşulan, taksiye bindiğiniz zaman aynı takside beş dil konuşulabilen bir şehir. Bu durumda kimlikler erimek zorundak alıyor. Herkes bir ortak noktada buluşuyor. Bizim ortak noktamız ise bu filmde çalışmamız, dünya görüşlerimizin aynı olması, bu filmin verdiği mesaja katılmamız ve tartışmanın içinde bu tarafta olmamız.

Filmde benim en çok ilgimi çeken ayrıntılardan bir tanesi Julius ismindeki bar, New York’un en eski gey barlarından bir tanesi, oradaki sahne, aslında oradaki diyalogtan düşündüğüm, şimdi baktığımızda çok fazla yol kat etmemişiz gibi görünse bile karşılaştırdığımızda birçok şeyin ne kadar değiştiğini görmemize fırsat veriyor. Siz bununla ilgili ne düşünüyorsunuz.

Julius! Ben Julius ile Ira sayesinde tanıştım, Ira’nın en sevdiği bar olmasının yanı sıra New York’un da en eski gey barı, Stonewall diye bilinmesinin aksine Julius ondan bir iki gün daha önce açılan bir bar ve Amerika’daki LGBT mücadelesi için çok önemli bir yeri var. Amerika’da Stonewall ayaklanmalarının başladığı tarihteki New York’un iki gey barından birisi.

Julius’ta benim en çok sevdiğim şey insanların birbirini tanımaya çalışması ve bar ortamının da buna olanak sağlaması, çok yüksek bir müzik yok, insanlar sürekli konuşuyorlar. İlerideki projelerimden birisi de Türkiye’de böyle bir bar açmak.

Sizin eşcinsel evlilikle ilgili düşünceniz nedir ve Türkiye’de eşcinsel evlilik bir gün yasal olur mu sizce?

Türkiye’ye dönecek olursak, bence Türkiye’de eşcinsellikle ilgili çözülmesi gereken başka sorunlar var, evlilik sonraki bir konu, fakat bildiğim kadarıyla Türkiye’de bir eşcinsel evlilik yapıldı, Ekin ve Emrullah çok iyi ve gerçekten cesaret isteyen birşey yaptılar, hatta ben de “Bu filmleri yapıyorum, keşke evlenseymişim de daha ünlü olsaymışım” diye kıskanmıştım da.

Evlilik ile ilgili düşüncelerim biraz farklı. Evlilik bence ortak bir “şey” yaratmak adına verilen bir söz.

Bence evlilik büyük bir sorumluluk ve içine kolayca girilmemesi gereken birşey. İnsanların birbirini çok iyi tanıyıp, öyle karar vermeleri gereken bir kurum. Evliliğin en temelindeyse insanların birbirini desteklemesi var. Biri hayatta düştüğü zaman bir diğerinin onu kaldırması, evlilikte esas önemli olan şey de bu.

Eşcinsel evliliğe gelecek olursak, bence bir ülkede eşcinsel evliliğin yasal olması güzel birşey. Çünkü eşcinsellerin de hayatlarını bir şekilde planlamaları, uzun sürecek bir beraberlik kurgulayabilmeleri ve daha derin ilişkiler yaşayabilmeleri için önemli olduğunu düşünüyorum.

!f İstanbul’da gösterilecek filmlerden “Çekmeceler” e +18 yasağı geldi, sizin filminize de böyle bir yasak gelmesi söz konusu olur mu? Çünkü iki film de gökkuşağı filmleri kategorisinde.

Love Is Strange Amerika’da +18 kategorisinde gösteriliyor. Türkiye’de ne olur bilmiyorum. Amerika’da neden +18 geldi diye düşündüğümde bir neden de göremiyorum, hiçbir cinsel içerikli sahne yok, sadece öpüşmeler var o da sadece bir sahnede, aynı yatakta yarlarken birbirlerine sarılan ve o sırada çok duygusal bir şekilde öpüşen bir çift var. Amerika’da +18 kategorisinde gösterilmesi bence normal değildi çünkü Amerika’da kurallar çok belirgindir, küfür varsa, cinsellik varsa +18 etiketi alır. Biz ise filmi bir aile filmi olarak değerlendiriyoruz çünkü birilerinin amcası, ya da yeğeni eşcinsel rolündeki oyuncular. Eşcinsellik filmde çok olağan bir durum, olması gerekeni destekleyen şekilde anlatılıyor.

Sizce filmin en romantik sahnesi hangisi?

Onu biraz izleyiciye bırakmak lazım ancak bence filmin en güçlü sahnesi ranzada yatarlarken Ben’in George’un yanına gelmesiydi.

Sizin bir yapımcı olarak hem Türkiye’de, hem Amerika’da eşcinsel camia ile ilişkiniz nasıl?

Bu film sayesinde baya bir genişletmek istedim, çünkü stratejilerimden birisi de oydu. LGBT mücadelesi ve İnsan Hakları Mücadelesi açısından önemli bir film olduğunu ve dağıtımla ilgili olarak da bu dernekler üzerinden gidilmesi gerektiğini düşünüyordum.

Filmle birlikte aslında bu çevremi de genişletmeye karar verdim, çünkü stratejilerimden birisi de buydu. LGBT mücadelesi ve İnsan Hakları açısından önemli bir film olduğunu ve dağıtımla ilgili olarak da bu alanda çalışan dernekler üzerinden gidilmesi gerektiğini düşünüyordum.

İstanbul’a gelecek olursak esasen bu tip filmler yapmak isteyen insanlarla tanışmayı çok istiyorum. Ancak gey evliliği şu anda Amerika’nın tartışması, Türkiye’de başka tartışmalar var ve Türkiye’de uzun süredir olmadığım için anlamaya çalışsam da tam hissedemiyorum.

Türkiye’ninde kendi kültüründe ne var bunu bulmak, daha orjinal olanı irdelemek daha ilginç geliyor. Diğer taraftan da tarihte bu coğrafya eşcinselliğin kabulu var gibi hissediyorum.

Röportaj: Fatih KOCATÜRK

Yorumlar

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir