Kendisinde HIV tanımlanan kişilerde depresyon ve intihar düşüncesi gelişebilir. Bu iki duygu durumunun gelişmesi sürpriz olmasa gerek. Yapılan çalışmalar ilk dönem HIV ile yaşamanın zor bir travma olduğunu ve başetmeye çalışırken depresyon ve intihar duygularıyla insanların karşı karşıya kaldıklarını gösteriyor. Örneğin şurada. Yaşanan şok, çaresizlik ve ardından zihin sağlığının öylece bozulması… Kaos için mükemmel bir …
Arayüz
Kendisinde HIV tanımlanan kişilerde depresyon ve intihar düşüncesi gelişebilir. Bu iki duygu durumunun gelişmesi sürpriz olmasa gerek. Yapılan çalışmalar ilk dönem HIV ile yaşamanın zor bir travma olduğunu ve başetmeye çalışırken depresyon ve intihar duygularıyla insanların karşı karşıya kaldıklarını gösteriyor. Örneğin şurada. Yaşanan şok, çaresizlik ve ardından zihin sağlığının öylece bozulması… Kaos için mükemmel bir kombinasyon.
Aslında yaşanan kaosun derinleştiren başka motifler var: örneğin muhafazakar bir ailede gey olan birinin HIV’i nasıl anlatacağı. Bir hayli rastladığım bu kombinasyon aslında tam bir çıkmaz. Hangi birini anlatacak ve destek bulacaksın? Her gün ölme isteği kolayca zihinde belirecektir…
Zaman zaman A.N’yi aklıma getiriyor ve şimdi nerede ne yaptığını merak ediyorum. İlaç direnci analizi için gelmişti. İmam hatip mezunuydu, ultra muhafazakar ailesiyle birlikte yaşıyordu ve ne gey oluşunu ne de HIV’i olduğunu anlatabilmişti. Üstelik yoğun evlendirilme baskısı altındaydı… Acaba ailesinden ayrılmış, kendi ayaklarının üzerinde durabilmiş midir?
Tıp dünyasının en önemli tarama motoru olan PubMed’de “depression and HIV” taraması yaptığınızda 3989, “suicide and HIV” diye taradığınızda ise 806 bilimsel çalışma çıkıyor. Konunun bir hayli yoğun ele alındığını anlıyoruz. Çalışmalar dünyanın her yerinden, bu da bize yaşanan zihinsel çıkmazın evrensel bir ikilem olduğunu gösteriyor.
**
“Gerçek nedir?” diye düşünmeden edemiyorum.
Gerçek; görünen midir yoksa algıladığımız mıdır?
Geçmişte dünyanın düz olduğunu düşünüyor ve öyle kabul ediyorduk. Çünkü öyle görünüyordu. Ta ki Pisagor bunun yanlış olduğunu gösterene kadar.
Dünya hareket etmiyordu ve yaşadığımız evrenin merkeziydi. Çünkü dönmediğini hissediyor ve öyle görüyorduk. Kopernik ve Galile, bize dünyanın döndüğünü ve evrenin merkezinde olmadığını söyledi.
Sakın “gerçek” diye tanımladığımız şey, algılarımız sayesinde olmasın? O halde doğru deneyimlersek gerçek bizim için farkeder. Zihnimiz gerçekliği yeniden oluşturur böylece, gördüğümüzü değil (bunu iktidardaki politikacılar da biliyor ve bize her gün yalan söylüyor olmasınlar?).
Matematiksel olarak kesin bir kurama sahibiz: Evrim.
Evrim denkleminin merkezinde gerçeklik değil uygunluk bulunur. Yani dünyayı olduğu gibi görmemek bize yarar sağlayabilir. Tuhaf ama gerçeği olduğu gibi algılamak yararlı olmayabilir. Yaşadığımız zihinsel depremleri, uygun algılar içine sokarak bugüne kadar hayatta kalabildik belki de.
Evrim aslında bir arayüz olmalı. Bilgisayarımızda masaüstündeki nesneler, ikonlar gibi simgelere benziyor olmalı bu arayüz. Gerçeği (yazılımı) olduğu gibi görmüyoruz ama uygun bir şekilde (ikonlar) algılıyoruz. Geçmişte algılarımızı yanlış yorumladık ve dünya bu yüzden dönmeyen, düz bir yerdi.
Bilincimiz hayatta kalmak istiyorsa, gerçeği uygun bir şekilde algılamalıdır.
Ama insan kendi körlüğünü göremeyecek kadar kördür değil mi?
Fotoğrafta, Leonard Nimoy’un az bilinen bir portresi (1969 yılı, bize hakettiğimiz gerçekliği sunan Che Guevara’ya benzemek istemiş..). Biz onu Uzay Yolu dizisinde Mrs.Spock olarak tanıdık. Gerçeklik algısı farklıydı Spock’ın. Duygusuz ama mantık silsile içinde bir algısı vardı…Belki de depresyon ve intihar bu nedenle saptanmıyordu onun gezegeninde…
Yazar: Doç. Dr. Murat SAYAN
Kocaeli Üniversitesi, Tıp Fakültesi
Merkez Laboratuvarı, PCR Ünitesi
İzmit, Kocaeli
E-posta: sayanmurat@hotmail.com
Tel: 0 262 303 8571, Cep: 0 533 647 9020
Facebook