Hollywood Senaristi Lezbiyenin Kendini Türkiye Hapishanesinde Bulması

Hollywood senaristi siyah, eşcinsel kadın Maisha Yearwood İstanbul’da haksız yere tutuklanmasını ve Bakırköy Cezaevi’nde geçen günlerini anlattı: Bir hata yaptım. Yaptığımdan fazlasını ödedim çünkü ben butch bir lezbiyenim. Her sabah, yatağımın ayakucundaki dolabın üstündeki hoparlörden gelen anonslarla uyanırdım. Kulaklarımdan içeri girip zihnimi ele geçiren anonslar yabancı dildeydi. Türkçe dilinde. Bangır bangır odamda yankılanır, her sabah …

Hollywood senaristi siyah, eşcinsel kadın Maisha Yearwood İstanbul’da haksız yere tutuklanmasını ve Bakırköy Cezaevi’nde geçen günlerini anlattı: Bir hata yaptım. Yaptığımdan fazlasını ödedim çünkü ben butch bir lezbiyenim.

Her sabah, yatağımın ayakucundaki dolabın üstündeki hoparlörden gelen anonslarla uyanırdım. Kulaklarımdan içeri girip zihnimi ele geçiren anonslar yabancı dildeydi. Türkçe dilinde. Bangır bangır odamda yankılanır, her sabah beni uyandırırdı. Pembeye boyanmış hücre odası, yaklaşık 2,5 metre genişliğinde, 3 metre uzunluğundaydı. Yatağım yere sabitlenmiş, tek kişilikti. Bakırköy Cezaevi’nde hücre hapsi. Butch bir lezbiyen olduğum için tek başıma bir odaya konmuştum. Yöneticiler (Hapishane müdürü? Hükümet? Hiçbir fikrim yok) Amerikan Konsolosluğu’ndan iki kadının bana yaptığı açıklamaya göre kadın mahkûm popülasyonunda bir “terslik” yaratmamı istemedikleri için beni hücreye koydular. Komiktir, oral seksin kadın hapishanesinde ortaya çıktığını öne sürdüler.

Her gün anonstan sonra, ayaklarımı soğuk çimento zemine koyar ve bir kulaç boyu genişliğinde, boyumun yarısı uzunlukta pencereye doğru 6 adım atardım. Akdeniz güneşi ışıl ışıl içeriye ışık saçardı. 30 metre boyundaki duvar etrafımı kuşatmıştı. Büyüdüğüm Harlem’deki kırmızı kumtaşının iki katı uzunluğunda dikey bir duvar. Yukarı baktığımda, gökyüzünü yararak ilerleyen 747’nin kulaklarımdaki gürültüsü, görüş alanıma girdiği gibi kayboluşu. Düşündüm ki, bir gün o uçağa ineceğim ve sevdiğim kadına döneceğim.

2009’da, amcam öldüğünde, Tel Aviv’de İsrailli sevgilimle yaşıyordum. Cenazeye katılmak için memleketime doğru küçük bir yolculuk planladım. İstanbul’daki mola zamanı içerisinde, metal detektörünün takılarımı çıkarmadığım için ötmesi üzerine durduruldum. 9 gram haşhaş ( bir kadının orta parmağının uzunluğu ve kalınlığında ) ön cebimde bulundu. Normalde bu kural ihlalinin Türkiye’deki cezası, nezarethanede birkaç saat ve derhal sınır dışı edilmektir. Fakat ben hapse atıldım. Amerikan Konsolosluğundan iki kadın hapse atılmama şaşırmıştı, böyle bir şeyi daha önce hiç görmemişlerdi.

Hapiste hücrede kaldığım süre boyunca, hapishanenin insanları bir hata yüzünden kişiliksizleştirmeye dayalı tasarlandığını, tıpkı benim durumumdaki gibi veya sözde bir hata yüzünden onlara “hayvan gibi” davranılmasının yasallaştırılması üzere tasarlandığını öğrendim. Bir kafese kilitlenmek, isteğine karşın ailenden izole edilmek, evinden uzaklaştırılmak, telefonda konuşmak ve mektup yazmak gibi temel özgürlüklerden mahkum bırakılmak kimseye bir zarar veremez, yalnızca o insanları kendi insanlıklarından koparır. Türkiye’de hapisteyken kız mısın erkek misin gibi soru bombardımanına maruz kaldım. Ben butch bir lezbiyenim. Sesim Vin Diesel’in sesi gibi. Hapis dışındayken tonlarca ilgi çekiyorum, insanlara bir kadın olduğumu söylediğimde bana inanıyorlar. Fakat Bakırköy Cezaevinde durum böyle değildi. Cezaevi yönetimini bu konuda tatmin etmek imkansız gözüküyordu. Vardığım hafta, içerisinde muayene masası ve ucuz bir paravan olan odaya götürüldüm. Bir gardiyan ve hemcins tutuklu/tercüman eşliğinde. Göbekli, gri saçlı, doktor önlüğü içerisindeki hapishane doktoru, tercüman vasıtasıyla beni sorguladı.

‘’Kadın mısın, erkek mi?’’

‘’Memelerim var,’’ Memelerimi salladım. Tercüman kıkırdadı. ‘’Kadınım.’’ Dedim.

‘’Erkektin, kadın oldun?’’ diye sordu doktor.

‘’Erkek olup sonradan kadın olsaydım Beyonce ya da Heidi Klum gibi olurdum. New Yorklu bir erkek Fatma olmazdım’’. Tercüman kahkahayı patlattı ve Türkçe olarak tekrarladı. Görüşmenin sonuydu. Doktor hiçbir zaman fiziksel olarak beni muayene etmedi, zaten bu görüşmenin amacının gerçekleri bulmak değil de mahremiyetime saldırmak, beni dışlamak, ‘’öteki’’ gibi hissetmemi sağlamaktı. Bu durum, hapishanelerde cinsiyet uyumsuzluğuna sahip insanların karşılaştıkları taciz ve aşağılamalara bir örnekti.

Bir ay sonra, genç şirin bir Türk gardiyanı, beni bir yere götürmek amacıyla odama geldi. Odayı terk etmek sürekli hissettiğim yalnızlık ve pişmanlık hislerinden kaçış, küçük bir seyahat ve keyifti. Hücreden son çıkalı sekiz gün olmuştu. Normalde boxer ve tişörtle oturduğum için, hemen bir sütyen ve eşofman kaptım ve dışarı çıktık. Küçük bir minibüs ve silahlı dört adamın bizi beklediği bodrum katına indik. Beni arkadan kelepçelediler ve gittik!

Bir hastaneye vardık ve kelepçeli bir şekilde biri önümde, biri arkamda ve her iki tarafımda ellerinde silahlarıyla dikkatlice, gardiyanlar bana eşlik etti. Şirin olan gardiyan yolu gösteriyordu. Maskülen bir kadın olsam da, 1.60 boyunda, koltuk değneğiyle yürüyen birisiyim. 54 kilo ile fiziksel bir tehdit oluşturmam biraz zor. Doktorların, hemşirelerin, hastaların olduğu bekleme salonunu geçerken Hannibal Lecter gibi hissettim. Gardiyanlar beni Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümüne götürdü. Doktor yanık tenli, sarışın, hoş, 30larında, bir kadındı ve akıcı olarak İngilizce konuşabiliyordu. Bana Türkiye’nin yüzde 90’ının Müslüman olduğunu söyledi. Cinsel organımı inceledi, rahmim olduğunu kanıtlayan sonogram çekti. Türk otoritelerinin kadın olduğumu doğrulamak için bacaklarımın arasına bakması gerekmişti. İğrendim ama ne yapabilirdim? Bir tutukluydum.

Ailem, hapisteki yaklaşık üçüncü ayımda, mahkemeye 2 hafta kala bir Türk avukat tuttu. Beni yakalayan Türk görevlilerin iç çamaşırıma 15 gram sakladığımı belirttiklerini öğrendim. Uyuşturucunun gizlenmesi beni uyuşturucu kaçakçısı konumuna getirmişti. Avukatım ırkım yüzünden damgalandığıma emindi. Ayın sonuydu, polisler paylarını almıştı ve Bakırköy’deki çoğu Afrikalı kadın, uyuşturucu kaçakçılığı suçu yüzünden oradaydı. Beni de onlardan biri yapmak çok kolaydı.

Temize çıkmış olsam da, 23 Mayıs’tan 23 Ağustosta kadar hücrede kaldım. Aptal gibi uyuşturucuyla seyahat ettiğim için hissettiğim suçluluk ve utanç hissini tarif edemem. Yaptığım aptallığı. Anne-babası olan, Bank Street School for Children ve Amerikan Film Enstitüsüne gitmiş Harlem’den çıkmış bir kız olarak hissettiğim utanç. 20th Century Fox’ta Halle Berry için bir film yazmıştım. Ben öyle bir insan değildim ama şimdi İstanbul’da sadece sıradan başka bir “zenciydim.” Burada bir işim yoktu fakat beni burada bırakan kötü seçimler yapmıştım. Bir hata yaptım. Yaptığımdan fazlasını ödedim çünkü ben butch bir lezbiyenim.

*Maisha Yearwood, 19 yıldır sitkom ve film yazan, Harlem’de doğmuş bir Hollywood senaristidir. Warner Bros, Fox Network, Disney, Nickelodeon, ABC Family, Artisan Entertainment ve Discovery Channel için yazmış ve geliştirmiştir. Güzel Sanatlar Yüksek Lisansını Amerikan Film Enstitüsünden, senaristlik hakkında California Üniversitesi Los Angeles Film ve Televizyon Okulundan sertifika almıştır. Los Angeles ve New York arasında mekik dokuyan senarist, şuan 9 Gram adlı bir çalışma yürütmektedir. Hücre cezasındaki deneyimlerini konu alan projede, S. Epatha Merkerson yer almakta.

**Bu yazıyı Advocate.com’dan çevirdik. Yazının orijinaline şuradan ulaşabilirsin

Yorumlar

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir