Yetiş Bacım Mıyım Neyim?

Hello millet, nasılsınız? Ay ben çok heyecanlıyım, çünkü yeni bir mecrada yazıyorum. Gerçi bu yazma işi aklıma estikçe gelişen bir durumdu ama Gmag ile birlikte düzenli hale gelecek galiba. Hadi hayırlısı. Tanıyanlar bilir. Bir ara, sanırım 8-10 yıl önce tamamen şakasına, el broşürü bastırmıştım kendim için. “Kocanızla kavga mı ettiniz, çarkta polis mi madileşti, ev …

Hello millet, nasılsınız? Ay ben çok heyecanlıyım, çünkü yeni bir mecrada yazıyorum.

Gerçi bu yazma işi aklıma estikçe gelişen bir durumdu ama Gmag ile birlikte düzenli hale gelecek galiba. Hadi hayırlısı.

Tanıyanlar bilir. Bir ara, sanırım 8-10 yıl önce tamamen şakasına, el broşürü bastırmıştım kendim için. “Kocanızla kavga mı ettiniz, çarkta polis mi madileşti, ev sahibi mi bilmem ne yaptı; beni arayın: Yetiş Bacım”. Tabi tam hatırlamıyorum ama bu minvalde bir şeydi. Şaka maka derken son günlerde iyiden iyiye “Yetiş Bacım” sendromu yaşıyorum galiba. Böyle bir sendrom var mı, varsa ne anlama geliyor, onu da bilmiyorum. Seda Sayan üzerinden kendime uyarladığım “uydurma” bir durum olduğu için netliği yok.

Kötü bir şey mi derseniz, o da değil. Bana kendimi iyi hissettiriyor. Yıllarca daha amatör bir Yetiş Bacım’dım ama şimdi daha organize bir hal alıyor sanki. Açıkçası o amatörlükten çıkabilme ihtimali bile üzerimde bir baskı yaratıyor. Bilmeyenler için kısa özet verecek olursam, zor zamanlarında beni arayan arkadaşlarım “sıradan” insanlara göre biraz daha fazla. Sanırım bana güvenen bir kitle de mevcut. Bu durum hem gurur verici hem de baskısı ağır. Sonuçta bana güvenip, yaptığımız yardım kampanyaları için para veren insanlar var. Herkes bilir ki işin içine para girince işler zorlaşır.

Neyse asıl anlatmak istediğim bu değil. Bilmeyenler için özet geçmiş olalım diye düşündüm. Asıl konu Yetiş Bacım’ın trans kadınların “mimar”lığı sayesinde amatör ligden çıkmaya başlaması. Türkiye tarihinde trans kadınlar son 3 yıldır olduğu kadar, hiçbir zaman birlik olamadılar sanırım.

En azından benim bu jenerasyonum için daha geçerli. Yıllarca Abanoz’da, Ülker Sokak’ta dayanışan ablalarımızın adaletsizlik/hukuksuzluk karşısında verdikleri mücadeleyi ve birliğini es geçmek mümkün değil elbette. Fakat oradaki birlik ve dayanışma varoluşumuzsa kast edenlere karşıydı. Benim bahsetmek istediğim dayanışma, kendi aramızdaki birlik ve beraberlik. Yıllardır süregelen “Lubunyanın en büyük düşmanı lubunyalardır” klişelerinin aksine son 3 yıldır görüyoruz ki lubunyaların en büyük dostu yine lubunyalar. Tabi bu lubunyalık mevzusunu hem “gacıvari” olanlar özelinde hem de “laçovari”leri de dahil ederek genellemek mümkün. Hatta trans erkekler, lezbiyenler ve “tanıştığımız” bazı biyolojik kadın/erkekleri de dahil etmeliyiz bu genellemeye. Benim bu yazımda konu olan ise “gacıvari” olanların birliği.

Yıllarca 9 değil 999 köyden kovulmuş, yetmemiş kendi camiası olan “LGBTI” camiasında da dışlanmış bir kitle olarak trans kadınlar, artık “gerçek” manada örgütlü. Resmi bir örgütümüz ya da haftalık/aylık toplantılarımız veya vizyon/misyon tartışmalarımız yok ama biz artık ciddi bir örgütlenme içerisindeyiz. Yıllardır transfobilerinden ölmek üzere olan LGBT örgütlerini bile kendine getirmiş bir örgütlenme üstelik. Alabildiğine güçlü, alabildiğine agresif, alabildiğine naif, alabildiğine sevecen, alabildiğine sarılgan. Kısaca alabildiğine renkli ve çok sesli bir örgütlenme.

Yetiş Bacım olayları olmadan önce üç beş aktivist trans kadının sırtlandığı bu örgütlü mücadele zamanla hiçbir LGBT örgütünün yapmadığını yaptı: “Tabanı” mücadeleye ortak etti. Bu örgütlenme cahil, görgüsüz, bilgisiz, avam, varoş gibi yakıştırmalarının hepsini hiçe saydı ve “Hepimiz birimiz için” sloganını benimsedi. “Dağdaki oyunu çobanla bir tutanlar” kazandı.

Bu örgütlü mücadelenin güçlenmesi yapılan yardım kampanyalarıyla pekiştirilse de özünde yıllarca yok sayılmışlığın gücü vardı. İşte o güç “Trans Gay Fashion Show” etkinliğinin trans kadınların “gurur gecesi” olmasını sağladı. Yine o güç, o gecede belki bugüne kadarki en büyük maddi bağışı topladı. Viyana’da nefrete kurban giden arkadaşımızı bile o güç sahiplendi. Üstelik bir çoğumuzun yüz yüze gelmediği o arkadaşlığı.

O güç; mülteci trans Gülşen’in aldığı onlarca bıçak darbesine rağmen ayakta kalmasını sağladı. Gecenin bir yarısı tam da “iş saatinde” Şişli Etfal’de Gülşen’in iyi haberini beklerken yapılan forum da aynı gücün etkisiydi. Şehit ailelerine toplanan bağış, alınan tekerlekli sandalyeler, sokakta yaşayanlara dağıtılan çorbalar, mültecilere alınan battaniyeler vs. hep aynı gücün etkisi. Bütün bunları sadece ’’maddi’’ katkı diye görmeyin lütfen. Toplanılan her kuruş, büyük bir manevi bağıştır aynı zamanda. Çünkü biz muhtaç olana değil, elimizle yetiştirdiğimiz ‘’pezevenklere’’ para vermesi öğretilenleriz. Biz yüzünü bile görmek istemeyen ailesine ‘’öldürüldükten sonra’’ miras bırakmaya alıştırılanlarız. İşin uzmanı olmak bir yana, işin ehli bile olmayan ‘’kasaplara’’ borçlanmayı sevdirilmişleriz biz. Bütün ezilmişliklerimizin, sindirilmişliklerimizin, kaybettiklerimizin, sahip olamadıklarımızın hıncını malla mülkle, evle arabayla almaya çabalatılanlarız biz. Öyle kolay değil ‘’kelle koltukta’’ kazanılan paranın Facebook’ta yayınlanan bir videodan sonra ‘’hiç düşünülmeden’’ el değiştirmesi.

Bu bir Yetiş Bacım promosyonu, makarna kömür durumu ya da üç kuruş bağışlayarak ruhunu tatmin etme meselesi de değil. Bu bir kendine sahip çıkma durumudur. ‘’Bir dakika, bana bunu yapamazsın’’ bilincidir. ‘’Ben senin bana dayattığın olmak zorunda değilim’’ kararlılığıdır. “Ben buyum. Kendimi kabulleniyorum. Eksikli/gedikli olduğumu düşünmüyorum. Varoluşumu yaşıyor ve akranlarıma en az kendim kadar sahip çıkıyorum.” duruşudur.

Özetle: Bu bir devrim meselesidir. Trans kadınların varoluşlarını yaşayabilmek için gerçekleştirmeye başladıkları bir devrim. Soyutlandıkları topluma, aileye, camialarına ve dahi hayata dahil olma çabasıdır.

Bilinçli ya da bilinçsiz hiç fark etmez, bir şekilde bu devrim başladı ve çok geçmeden daha da ilerilere gidecektir. Biz trans kadınlar birliğin tadını aldık bir kere, peşini bırakmayız. Kendimize, akranlarımıza, ailemize, çevremize ve yaşadığımız içinde kendimizi var ettiğimiz bu gezegene artık sahip çıkmaya, sorunları ile ilgilenmeye başladık. Çok sürmez karar mercii olacağımız günler de yakındır. Öncelikle yapılan kampanyalara maddi/manevi ilgi gösteren, katkı sağlayabilmek için çabalayan, hiç bir sorgu suale mahal vermeden bana güvenen herkese “Yetiş Bacım” olarak teşekkür ediyorum. Bir başkasının yarasını sarmak için çıktığımız bu yolda, kendi yaralarımızı da sardığımız/sarabildiğimiz için çok mutluyum. Elele verip oluşturduğumuz bu pozitif sinerji güzel günlerin habercisi.

‘Dünyayı güzellik kurtaracak ve bir insanı sevmekle başlayacak her şey’

Seyhan Arman

Yorumlar

Yorumlar

  1. Avatar

    SerapTurhalyorumu:

    Cevapla
    Mayıs 2, 2016

    Bayılıyorum bu kadına. Süpersin Seyhan

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir