Biseksüel Başrollü En İyi 10 Film Sıralandı

Biseksüel karakterler içeren filmler bulmak oldukça zor. Üstüne üstlük iyi olanlarını bulmak? Daha da zor! Biseksüeller hakkında beğenilen filmleri bulmak için tüm haftayı Rotten Tomatoes'u karıştırarak geçirmenize gerek yok, biz sizin için bu işi yaptık. Genel olarak beyaz perdede biseksüel karakterlerin sayısı az olsa da, vizyona girebilenler çoğu zaman izlemeye değer. Bu rollerin birçoğu Akademi …

Biseksüel karakterler içeren filmler bulmak oldukça zor. Üstüne üstlük iyi olanlarını bulmak? Daha da zor!

Biseksüeller hakkında beğenilen filmleri bulmak için tüm haftayı Rotten Tomatoes’u karıştırarak geçirmenize gerek yok, biz sizin için bu işi yaptık. Genel olarak beyaz perdede biseksüel karakterlerin sayısı az olsa da, vizyona girebilenler çoğu zaman izlemeye değer. Bu rollerin birçoğu Akademi Ödülü adaylığı elde etti, hatta birkaçı Hollywood’un en yüksek ödülünü aldı.

Rotten Tomatoes’daki en yüksek yüzdeye göre sıralanan bu liste, biseksüel başrollü hangi filmlerin neden izlenmeye değer olduğunu detaylandırıyor. 

10- Frida (2002) – 75%

Salma Hayek ve biseksüel sanatçı Frida Kahlo’yu evlere konuk eden bu biyografik film, sadece tarihle ilgili değil, aynı zamanda tarih yazan bir film.

Kahlo’nun 30 yıllık travma, aşk ve politika deneyimlerine bir bakış atan film, kendisinden önceki anlatılar gibi sanatçının kuir kimliğini silmeyi reddediyor.

IGN Movies’de Todd Gilchrist, “Aktris Salma Hayek, ünlü Meksikalı sürrealist ressamı, sanatçının tuval üzerindeki ya da ötesindeki başarılarını ne mitleştiren ne de reddeden bir biyografik film ile canlandırıyor” diye yazdı.

Frida, Meksika’nın çarpıcı görsellerinin yanı sıra engelli bir yaşamın dramatik gerçeklerini de bizlere sunuyor. Bu ikonik filmde inkar edilemez derecede ateşli şeyler olduğunu söylemekte de fayda var.

9- Atomic Blonde (2017) – 78%

Şık, feminist bir aksiyon filmi olan Atomic Blonde’un çok ilgi çekici bir konusu yok ama büyüleyici bir ana kahramanı var.

Charlize Theron, Berlin sokaklarında göreve çıkan biseksüel bir MI6 casusunu canlandırıyor. Seksi, zeki ve hem erkeklere hem de kadınlara duyduğu ilgi konusunda kendine güveniyor.

Glamour’dan Jane Crowther sordu; “Smash-’em-up türüne getirilen bu ferahlatıcı yaklaşım ve Bechdel testini yenip gişe rekorları kıran filmdeki bu son derece modern kadın için kime teşekkür etmeliyiz?” 

Bir kadın James Bond’un yerine geçebilir mi sorusuna Evet, diyor Charlize Theron, ilgi çekici casus gerilimi Atomic Blonde’da buz gibi soğuk gizli ajan rolünü tersten ve kırmızı rugan stilettolarla canlandırırken,” diyor Thelma Adams.

8- Black Swan (2010) – 85%

Natalie Portman’ın ruhsal çöküntü yaşayan bir balerini üzücü ve rahatsız edici bir şekilde canlandırdığı film, seks ve cinsellikle dolu.

Koreografıyla ve başka bir balerinle kontrol dışı ilişkilere giren biseksüel dansçı, bizlere yoğun ve son derece görsel bir film sunuyor.

Rafer Guzman 2011’de Newsday’de şöyle yazmıştı: “Bir balerinin psikoseksüel çılgınlığının öyküsü olan Siyah Kuğu’da pratik, mükemmel bir delilik yaratıyor.” Akademi de aynı fikirdeydi ve filme beş Oscar adaylığı, Portman’a da ilk oscar ödülünü verdi.

7- Disobedience (2018) – %85

Gözlerden uzak cemaatine geri dönen biseksüel eski Ortodoks bir Yahudi’ye dair bu kesişimsel ve samimi bakış, en hafif tabirle dokunaklı.

Güç, zevk ve kendi inançlarından sapma özgürlüğü temalarıyla dolu olan İtaatsizlik, kuir kahramanlarını hapseden baskıcı kültürü hedef almak yerine ona umutla yaklaşıyor.

Stephanie Zacharek Time’daki eleştirisinde, filmin “standart bir yasak aşk hikayesinden çok daha derinlere indiğini, çünkü oyuncuların karakterlerinin ıstırabına çok iyi uyum sağladığını” yazıyor.

Keder hakkında hassas bir film olan Disobedience, aşık olan ve bu süreçte ölmeyen incelikli kadın karakterleri etkileyici bir şekilde sunuyor.

6- Tully (2018) – 86%

Akademi Ödüllü senarist Diablo Cody’nin Juno’dan bu yana en çok övgü alan filmi olan Tully, anneliğe çarpıtılmış büyülü gerçekçi bir masal aracılığıyla samimi bir bakış atıyor. 

Charlize Theron, cinselliği üç çocuk sahibi olmadan önceki enerjik ve hırslı kişiliğini arayışının arka planında var olan biseksüel bir anneyi canlandırıyor.

Allison Willmore, Buzzfeed News’e yaptığı açıklamada, “Tully’nin yüzeye çıkardığı duygular rahatlatıcı değil ve anneliğin gerçeklerinden çok, sizi sonsuza dek değiştiren ve genç benliğinizden koparan bir şey olarak annelik fikriyle ilgili” diyor. 

Konusu bir annenin deneyimlerine dayanan bu film, eleştirmenlerin ezici çoğunluğu erkek olmasaydı muhtemelen bu listede daha üst sıralarda yer alırdı.

5- The Girl With The Dragon Tattoo (2011) – %86

Tüm zamanların en sevilen biseksüel karakterlerinden birine sahip olan bu gerilim filmi (ister İsveç versiyonunu ister Amerikan versiyonunu tercih edin, Rotten Tomatoes’da aynı sıralamaya sahipler) iz bırakmıştır.

İstatistiklere göre biseksüel kadınlar heteroseksüel ya da lezbiyen akranlarına kıyasla daha yüksek oranda cinsel şiddete maruz kalıyor, bu nedenle tecavüzden kurtulan Lisbeth Salander’in yırtıcıları şık bir şekilde alt etmesini izlemenin derinden dokunaklı bir yanı var.

Özünde siberpunk olan bu hikâye, tüm doğru yönleriyle de oldukça acımasız.

4- Chasing Amy (1997) – %88

Bir Kevin Smith klasiği, tartışmasız onun şimdiye kadar yaptığı en iyi film ve bunun iyi bir nedeni var.

Cinsiyet rolleri, maçoluk ve utancı ele alan Smith, bizi bir erkeğe aşık olan ve kendini lezbiyen ilan eden Alyssa ile tanıştırıyor.

“Bu, sıradan küfürler içeren politik olarak yanlış bir komedi, ama daha derinden. Smith, Hollywood’un lezbiyenleri henüz doğru erkekle tanışmamış kadınlar olarak gösteren klişesini oynamıyor,” diye yazıyor eleştirmen Emanuel Levy web sitesinde. The New York Times’da Janet Maslin de aynı fikirdeydi ve şöyle diyordu: “Amy’nin Peşinde, belki de başka bir erkek ya da kız da dahil olmak üzere her şeyin geçerli olduğu bir kültür için erkek-kızla tanışır formülünü yeniden tanımlarken, Smith’in duygudan soyut yönetimiyle başarılı oluyor.”

Alyssa açıkça kuir yaşamaktan korkmuyor, ancak biseksüel kimliğiyle mücadele ediyor ve deneyimlerle dolu gençliği hakkında yalan söylüyor. Film, birçok biseksüel için eşcinsel olarak tanımlanmanın Kinsey skalasının ortasında yer almaktan daha kolay olduğu gerçeğini ele alıyor.

3- Kinsey (2004) – %90

Her iki cinsi de sevme kavramına ışık tutan cinsel araştırmacı Alfred Kinsey’in bu tasviri olmadan biseksüel filmler listesi eksik kalır.

Bu biyografik filmde Liam Neeson, 1948 yılında seksle ilgili tartışmalı gerçekleri ele alan bir sosyal bilimciyi canlandırıyor. Eleştirmenler filmin tarihi figürü esprili, yıkıcı ve açık sözlü bir şekilde ele almasını övdü.

David Ansen Newsweek’teki eleştirisinde, “Bu kadar açık ve net bir film için Kinsey’in yumuşak bir ruhu var,” diye yazdı. “Kinsey, çeşitliliğin bir kutlamasıdır; bilginin getirebileceği teselli ile ilgilidir.”

2- The Kids Are All Right (2010) – %93

Oscar adayı bu aile dramı lezbiyen yönetmen Lisa Cholodenko tarafından yazılıp yönetildi. Filmde ise Julianne Moore eşini sperm donörüyle aldatan karmaşık bir biseksüel ev kadınını canlandırdı.

Peter Bradshaw 2010 yılında The Guardian’da “Senaryo, oyuncu kadrosu, yönetmenlik ve mekanın hiçbir çaba sarf etmeden bir arada akıp gittiği, postmodern aile yaşamının esprili bir portresi” diye övüyordu.

The Kids Are All Right’ta Moore’un yanı sıra Annette Bening ve Mark Ruffalo’nun muhteşem performansları yer alıyor. Film, insanların en sevdiklerine ihanet etmek anlamına gelse bile, istendiklerini hissetmeye ne kadar ihtiyaç duyduklarına cesur bir bakış atıyor.

1- Appropriate Behavior (2015) – %96

Geleneksel İranlı bir ailede gizli bir biseksüel olmanın son derece kişisel bir keşfi olduğu için, bir biseksüel hakkında en iyi filmin bir biseksüel tarafından yapılmış olması şaşırtıcı değil.

The Miseducation of Cameron Post filmiyle 2018 Sundance Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan Desiree Akhavan’ın yazıp yönettiği Appropriate Behavior, kesişimsel ve derin bir film.

Los Angeles Times’tan Gary Goldstein, “Akhavan’ın temel insan etkileşimlerine kendinden emin bir şekilde sıra dışı yaklaşımı, özgün bir şekilde ironik, sevimli bir şekilde hüzünlü, zekice gözlemlenmiş bir yolculuk sağlıyor” diye yazdı. Slant Magazine’den Diego Semerene ise, “Desiree Akhavan’ın ayrılık sonrası kuir funk hikayesi, sinemadaki kuzenlerinden daha fazla nüans ve ırksal boyut gösteriyor,” diyor.

Kuir, İranlı ve kayıp olmaya özgün bir bakış atan bu film sıcak ve dokunaklı.

Yorumlar

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir