"Birbirini seven insanların yok sayılmaları,bu dünyanın en büyük günahlarından biri" Geçtiğimiz şubat ayında ilk albümünü dijital ortamlardan ve CD olarak bizlerle buluşturan Kalben Gmag'i kırmadı ve Sema Kavaslar'a bir röportaj verdi. Kalben'in kendi adını taşıyan ilk albümünü, aşk anlayışını, ilhamlarını, hayatını ve LGBT hakkındaki görüşlerini merak ediyorsanız, işte size cevaplar... Seni neden daha erken tanıyamadık …
Gmag Özel Röportajı: Kalben
“Birbirini seven insanların yok sayılmaları,bu dünyanın en büyük günahlarından biri”
Geçtiğimiz şubat ayında ilk albümünü dijital ortamlardan ve CD olarak bizlerle buluşturan Kalben Gmag’i kırmadı ve Sema Kavaslar’a bir röportaj verdi. Kalben’in kendi adını taşıyan ilk albümünü, aşk anlayışını, ilhamlarını, hayatını ve LGBT hakkındaki görüşlerini merak ediyorsanız, işte size cevaplar…
Seni neden daha erken tanıyamadık diye düşünüyorum hep, albümü her dinlediğimizde yüzümüze koca bir tokat yiyoruz (kendi adıma bu böyle)… Bu ses, bu sözler… Bilemiyorum, konuşmak yerine sana bırakmak istiyorum. Kalben kim?
Tokat olmasın, kucaklaşma olsun.(gülüşmeler) Okudum, yüksek lisans yaptım, anılarla ilgili, arabeskle ilgili, filmlerde kadın karakterlerin sunumuyla ilgili çalışmalarım oldu. Sonra marka müdürlüğü, senaryo yazarlığı, oyunculuk, editörlük, sosyal medya direktörlüğü, reklamcılık gibi çeşitli alanlarda çalıştım. Çevirmenlik yakın bir zaman önce hayatımdan çıktı tamamen. Yoruluyordum o sorumluluk altında; müzik de bir yandan, yazmak da bir yandan derken… Lulu’nun Maceraları adında bir çocuk kitabı serim var. Üçüncü kitap üzerinde çalışacak zamanı arıyorum bu günlerde. 2014 senesinin sonundan beri de konserler, dinleyicilerle sarılma, sevgiyle sarmalanma, sevgiye teslim olma, “insane” olma, aşkla albüm yapma, özleme, kavuşma hallerindeyim.
Son zamanlarda dinlediğimiz en ‘özel’ kadın vokallerden biri olduğunu düşünüyoruz. Sen kendini müziğin içinde nasıl tanımlıyorsun? Özel bir ruhsun, farklı sözlerin ve kendini ifade etme şeklin var.
Beni mutlu ediyor sözleriniz, sağ olun. İnsan kendine “özel bir ruh” diyemez ki, popo kalkıklığı olur. İnsanları dinlemeye, izlemeye ve de içimdeki olumsuz; karamsar hisleri, düşünceleri eğip bükmeye çalışıyorum. Hikâyeleri anlatırken daha önce izlenmiş yollardan uzak durma çabam bilinçli değil. Herkesin bir sesi, bir ismi var. Ben de sesimi, ismimi yaşamaya çalışıyorum işte. Sevmeyi, insanların koşullarını anlayarak onlara kaba davranmadan önce iki kere düşünmeyi öğreniyorum. Müzikte de bu çabaların etkisi vardır sanırım.
Sofar’a yüklediğin kayıt, onun öncesi SoundCloud, ne yani bu paylaşım platformları olmasaydı seni ciddi ciddi tanıma şansımız olmayacak mıydı? Yani kızıyorum biraz da, yapımcı olsam seni çoktaaan keşfetmiştim.
Yapımcılarla da tanıştım, biliyor musun? Hem de beni şarkı söylerken de duydular, şarkılarımı biliyorlardı. İşler her zaman senin yapabildiklerin doğrultusunda ilerlemiyor. Bazen “kader kısmet” dedikleri unsur cidden değerli. Her şeyin ve herkesin bir zamanı var.
Belki de her şey kader, zaman falan filan… Şimdi neler değişti? Senin hep ifade ettiğin gibi o herkesten farksız, umut dolu dünyan artık daha mı farklı?
Dünyam; Ali ile, müzikle, dostlarımızla kurduğumuz ailemizle dönüp duruyor. Aksilikler, zorluklar, dertler, sıkıntılar da var. Çok güzel mesajlar, mektuplar, hediyeler, fikirler ve coşku da var. Sevgiyle hiç böyle kucaklaşmamıştım. Bunda; beni olduğum her kim ise öylece seven Ali’nin, dostlarımızın ve de can dinleyicilerimizin, sahne önünün koca kalpli çocuklarının çok büyük payı var.
Türkiye’nin ilk gay dergisi GMAG’e röportaj vermen çok önemli. Instagram profiline girdiğimizde; onur yürüyüşü, LGBT ve eşitlik için paylaşımların olduğunu görüyoruz. Bu çok cesur bir duruş çünkü yeni bir isimsin ve çekinebilirsin, çok normal. Fakat sen sözünü sakınmayan birisin.
Birbirini seven ve kimseye zarar vermeyen insanların tehlikede olması, kendi dünyalarını yaşadıkları için çemberin dışına yollanmaları, yok sayılmaları, daha da fenası, yok edilmeleri bu devrin büyük günahlarından sadece biri. Öyle bir yerdeyiz ki, nefes almak bile istemiyor gibi yaşıyoruz. Her şeyi çirkinleştiriyor, tüketiyor, boşlaştırıyoruz. Başıma geleceklerden korkarak yaşamadım bugüne kadar. Korkudan daha büyük bir düşmanım olmadı. Korkmaktansa; sevgi için, eşitlik için, adil bir dünyanın düşü için yazmayı, konuşmayı ve doğru yerde bağırmayı seçiyorum. Bu, benim seçimim. İnsanların özgürce mutlu olabildiği bir dünya için çabalamak beni cesur yapıyor, düşünsene. Oysa nelere nelere cesaret edebilirdik bu korkunç takıntılarımızı, korkularımızı, bilgisizliklerimizi, değersizliklerimizi aşabilseydik. Nelerden bahsediyor olabilirdik. Kediyi ağaçtan kurtaran itfaiye görevlileri, kaldırımda açan çiçekler, ilk kelimesini yazan bir çocuk, el ele yürüyen âşıklar, toplu taşıma aracında omuz sallaya sallaya dans eden gençler, sivil topluma katkıda bulunan aktif yaşlılar bize çok şey ifade edebilirdi o cesur dünyada.
Geçtiğimiz sene onur yürüyüşü pek de iyi geçmedi, röportaj aldığımız herkese özellikle bu soruyu soruyoruz… Senin söyleyebileceklerin neler? Neden herkes özgürce yaşayamıyor? Yıl olmuş 2016 biz niye hala bunları yaşıyoruz?
Şehirler yanıyor, sokakta çocuklar ölüyor; hayvanlara, çocuklara, kızlara, oğlanlara tecavüz ediliyor; ülkesiz kalan insanlar boğulmayı göze alıyor her gün. Sevginin bile kendinden güçlü olmasını istemeyen kurumlarımız var, sistematik olarak bu gerçekliği değiştirmek için yeni yollar bulmak lazım. Michel de Certeau’nun da bahsettiği o küçük taktiklerle her an, her davranışımızda canavara kafa tutuyor olmalıyız. “Ben kimim ki?”, “Hiçbir şeyi değiştiremem”, “işte böyle gelmiş, böyle gidecek” gibi kaderci ve bizi sürekli mağdur eden, kurban pozisyonuna indirgeyen pseudo(yani yalandan) geleneklerle hiçbir pırıl pırıl, dürüst yere gidemeyiz. Milyonlardan meydana gelen kalabalıkların arkasına saklanmadan da günümüzü ve başkalarının gününü değiştirebiliriz. Daha sade, doğrudan bir iletişim bence çok kıymetli. Çok fazla pasif agresif davranışla karşılaşıyorum sokakta, takside, otobüste, iş yerinde, pazarda, sosyal medya mecralarında, dolaştığım yerlerde… İçimizden ne geliyorsa, küfre ve hakarete vardırmadan, doğru dille anlatabilsek, ilk adımı atmış olacağız. Adama “yol bilmiyorsanız soralım” diyorum; adam, bilmediği halde kabul etmeyi “gururuna” yediremiyor ve de beni dolaştırıyor. Geç kalıyorum. Sinirlenmeye başlıyorum. E, ben demişim işte sana, bilmemek ölümcül bir günah değil ki. Bilmeden yaşıyoruz. Bundan utanacağımıza bilmediğimizi söyleyivermekten utanıyoruz.
Çevrende eşcinsel arkadaşların muhakkak vardır. Buna eminiz. Gay’ler ile arandaki iletişim nasıl?
Sen eşcinselsin, sen intersekssin, sen trans bireysin diyerek girersem mevzuya; kimseyle doğru düzgün, önyargısız ve korkusuz muhabbet edemem. Seviyorsam, seviyorumdur işte J
Albüme tekrar dönersek, bu sözleri yazabilmek için ciddi ciddi Aşk’a tutunmak gerekir sıkı sıkı. Kalben çok mu âşık? Veya Kalben için ‘Aşk’ ne demek? Neyi ifade ediyor? Eşcinseller için aşk kazanır mı peki?
Aşığım. Aşkın ne olduğunu daha iyi anlamaktan ve aşkı korumaktan başka niyetim de yok. Aşk; hayatı birlikte göğüslerken öpüşmeden duramamak bence, bizce. Birlikte üretmek, büyümek, doğaya ve doğala yaklaşmak, hep konuşmak, derdi de neşeyi de ekmeğimiz gibi aynı sofrada paylaşmak… Diliyorum ki aşk, sevgi, hak eşitliği ve mutluluk için mücadele eden herkes derdini anlatsın, elinden tutulsun ve kucaklansın.
İlk video ‘Saçlar’a geldi, sıradaki video hangi şarkıya gelir?
Sürpriz… (ama aslında biliyorsunuz sanki yanıtını)
Bu arada Sesini Amy Winehouse a benzetenleri duyuyoruz çevremizde. Alışılagelmiş, kulağımızın alışkın olduğu seslerin çok dışındasın. Bu bir avantaj değil mi?
Amy Winehouse en sevdiğim müzisyenlerden biri. Yalnızlaştırıldığı için kaybettiğimiz müthiş bir kadın. Herkesin yolculuğu farklı. Benzetmek, özdeşleştirmek sanırım daha tanıdıklaştırıyor bizi birbirimize. Ne güzel bir benzetme… Sağ olun. Avantaj mıdır bilemiyorum ama Candan Erçetin, Tom Waits, Amy Winehouse gibi isimlerle anılmak gülümsetiyor.
Sanki senin ün, para, tanınmışlık vs vs bunlarla alakan hiç yokmuş gibi. Amacın sadece kendini doğru ifade edebilmek, hikâyelerini paylaşmak.
Soru sormamış, muhabbet etmişsin. (gülüşmeler) Ürün, insanları bir araya getiren şarkılarsa, kişisel lükslerim ve rahatlıklarım hep birkaç adım geriden gelmelidir zaten.
Artık bir ‘Kalben’imiz var. Ne iyi ettin de geldin be Kalben! Zorlu yolumuzda senin gibi savaşçılara ihtiyacımız olduğu aşikâr! Sana bu güzel iki kelam için teşekkür ederken, GMAG okuyucularına bir şeyler söyle isteriz.
Sevdiğiniz insanlara hep açık olmanızı, birbirinizi koruyup kollamanızı, özgür alanlar var edip o alanlarda en sevdiğiniz fikirleri ve duyguları takip etmenizi diliyorum canı gönülden. Eşitlik, mutluluk ve sevgi için mücadele etmekten de geri kalmayalım hiç. Sevgiler.
Yorumlar