AIDS Research and Human Retroviruses adlı uluslararası tıp dergisinde, yazarlarına aşina olabileceğiniz, şuradan ulaşabileceğiniz yeni bir makale (28 Eylül 2015) yayınlandı. Makale, ana tema olarak, Türkiye’de HIV-1 ilaç direncini ele alıyor. Makalede, kendisinde HIV’in yeni tanımlandığı 1306 kişinin (6 bölgeden 21 şehirden) bir hayli şaşırtıcı demografik bilgileri var. Örneğin; HIV’le yaşayan Türk’lerde yaş ortalaması 36, …
HIV’de İnsan Manzaraları
AIDS Research and Human Retroviruses adlı uluslararası tıp dergisinde, yazarlarına aşina olabileceğiniz, şuradan ulaşabileceğiniz yeni bir makale (28 Eylül 2015) yayınlandı.
Makale, ana tema olarak, Türkiye’de HIV-1 ilaç direncini ele alıyor. Makalede, kendisinde HIV’in yeni tanımlandığı 1306 kişinin (6 bölgeden 21 şehirden) bir hayli şaşırtıcı demografik bilgileri var. Örneğin; HIV’le yaşayan Türk’lerde yaş ortalaması 36, olguların %88’i erkek. Yaş ve cinsiyet özelliklerinde bulgular beklediğimiz gibi.
CD4 + T hücre ortalaması 361 (yani Türkiye’de HIV enfeksiyonu tanısı çok geç alınıyor. Normalde bir insanda genellikle CD4 + T hücre ortalaması 600 -1200 arasındadır. Bu %95 olasılıkla böyledir). Makalede, Türkiye’de, HIV-1 RNA miktar ortalamasının 2 590 000 IU/ml olduğu anlaşılıyor. Bu da geç tanı alınmasıyla paralel bir veri olarak göze çarpıyor.
Diğer şaşkınlık yaratan bulgu; HIV-1 alttiplerinin 2013 yılına göre bir hayli çeşitlendiği. Kıyaslamak için şuraya bakınız. Neredeyse iki katına çıkmış alttip çeşitliliği. Hem de bir-iki yıl içinde. Alttip B, non alttip B (A1,C,D,F,F1,F2,G,K olmak üzere 8 farklı tip) ve dolaşan rekombinant formlar ( CRF1,2,3,6,7,8,11,12,13,14 no lu formlar olmak üzere 11 farklı tip) olarak üç kategoride ele alınan HIV-1 alttipleri neden bu kadar zenginleşti dersiniz?
Makalede bu alttip çeşitliliğin artışı Suriye ve Afrika kaynaklı mülteci akınına, İran, Irak, Afganistan ve Somali kaynaklı ilticacılara, insan kaçakçılığına ve turistik hareketlere; kısaca kitle hareketlerine bağlanmış. Üstelik bu, sınırları aşacak potansiyelde bir kitle hareketi. Nitekim aşıyor da. Örneğin insan kaçakçılığının detaylarına bakıldığında Türk resmi makamları, %84 oranında cinsel istismar rapor etmiş. HIV’in yayılmasını önlemede ciddi bir zorluk kaynağı bu. HIV salgını hareket edebilir mi? adlı yazımda buna değinmiş ve özellikle Afrika kaynağından hareket eden insanların kaçakçılığında, neredeyse insanların yarısının HIV taşıdığından bahsetmiştim.
HIV’in nasıl bulaştığına bakıldığında, Türkiye’de ana bulaş yolu; cinsel temas. Bu %98.6 olasılıkla böyle. Diğer yollar sırasıyla; kan nakli, damardan uyuşturucu kullanımı, dövme yaptırma, diş/medikal cerrahi, emzirme ve anneden bebeğe geçiş şeklinde. Ancak bu diğer yolların tümü de %0.5’den küçük olasılıkla gerçekleşmiş. Yani bunlar oldukça nadir bulaş yolları Türkiye’de.
HIV’in cinsel temas yolu ile bulaşmasına gelirsek eğer; Türkiye’de HIV, %52 olasılıkla heteroseksüel, %43 olasılıkla gey ve %3.6 olasılıkla biseksüel temas ile gerçekleşmiş. 2013 yılına göre heteroseksüel bireylerde azalma, gey bireylerde ise ciddi bir artış var. Gey bireylerde neredeyse %100’lük bir artıştan bahsedebiliriz.
Türkiye’de kendisinde ilk kez HIV tanımlanan kişilerde aynı zamanda başka enfeksiyonlar da söz konusu. Hepatit B (%2.7), frengi (%1.4) ve tüberküloz (%1.1) ilk üç enfeksiyonu oluşturuyor.
Son olarak şu noktaya değinmek yerinde olacaktır: Sağlık Bakanlığının resmi rakamlarına göre Türkiye’de toplam HIV olgu sayısı – 1985 ile 2014 yılları arasında – 9379. Toplamda artış oranı %38. Bu artış çok ciddi, özellikle son yıllarda neredeyse iki katına çıkarak gerçekleşti. Makalenin verileri bu artışın kaynağını, nerede ne şekilde ortaya çıktığını gözler önüne seriyor.
Makalenin ana konusu olan ilaç direncine, başka bir yazıda değinirim.
***
Fotoğraf, Edinburg’tan Ruirid Mc Glynn tarafından Katar’da çekilmiş. Çölde, üstelik tek başına… fırtınada yıkılmayan bu ağaç 2015 iPhone fotoğraf ödülü kazandırmış Mc Glynn’a ait.
Bazen yaşadığımız hayatın gerçekleri bize hiçbir şey anlatmaz. Yabancılaşırız. Anlattığında ise kelimelerin ya da bir fotoğrafın ardındadır. Araf’ta sıkışıp kalmaya gerek yok. Fırtına geçecektir.
Böyle zamanlarda Eleni Karaindrou dinliyorum ben. Beni sıkışıp kaldığım o yerden ağır ağır çıkarıyor. Ama her seferinde içim deşilir gibi oluyor Karaindrou dinlerken. Nasıl olduğunu dile getiremem ama içim acıyor öylece.
Belki de bu masumiyetin kayboluşudur…
Keder ve budalalıktır…
Ne garip tarifsiz oluşu…
Yazar: Doç. Dr. Murat SAYAN
Kocaeli Üniversitesi, Tıp Fakültesi
Merkez Laboratuvarı, PCR Ünitesi
İzmit, Kocaeli
E-posta: sayanmurat@hotmail.com
Tel: 0 262 303 8571, Cep: 0 533 647 9020
Facebook