CHP Beşiktaş Belediye Meclis Üyesi seçilen ve 2004 senesinden beri insan hakları ve LGBT aktivisti Sedef Çakmak medyadaki nefret söylemlerini değerlendirirdi. Açık eşcinsel olan ve kendisinin de seçim sürecinde medyada birçok yerde nefret söylemine maruz kaldığını dile getiren Çakmak ile seçim döneminde ve hayatında yaşadığı zorlukları konuştuk. Medyadaki nefret söylemleri geçmişte nasıldı? Ben 2004 senesinde …
“Nefes Alıyorsun, Daha Ne İstiyorsun?”
CHP Beşiktaş Belediye Meclis Üyesi seçilen ve 2004 senesinden beri insan hakları ve LGBT aktivisti Sedef Çakmak medyadaki nefret söylemlerini değerlendirirdi. Açık eşcinsel olan ve kendisinin de seçim sürecinde medyada birçok yerde nefret söylemine maruz kaldığını dile getiren Çakmak ile seçim döneminde ve hayatında yaşadığı zorlukları konuştuk.
Medyadaki nefret söylemleri geçmişte nasıldı?
Ben 2004 senesinde aktivizm ile tanıştım. O zamanlar ana akım şöyle medyada haberler görüyorduk; ‘Travestiler dehşet saçtı, travesti terörü’ gibi. Bir tane trans kadının etrafında 30 tane adam fotoğrafları görürdük. Trans kadın bu kadar saldırgana karşı tabii ki kendini korumak zorunda ama nefret söylemini fotoğraflarla destekliyorlardı. O zamanlar hiçbir olumlu haber de çıkmazdı. LGBT hareketi daha duyulur olmaya başladığında daha farklı durumlar ile karşılaşmaya başladık. Örneğin biz 2006 Onur Yürüyüşünde 150 kişi yürümüştük, 2007 yılında 1000 kişi yürüdük. Bu bizim için büyük bir şeydi. O zaman gazetelere baktığımızda Türkiye’de yaptığımız yürüyüşten bahsedilmedi ama ilginçtir ki Brezilya’daki yürüyüş haber olmuştu.
Günümüzde değerlendirecek olursak ne dersiniz?
Şu zamanlarda çok daha fazla olumlu haber görebiliyoruz. Çok daha görünür olmaya başladık ve bu haber yazımları hakkında eğitimler verilir hale geldi. 2004 yılında sadece olumsuz haberler vardı ama şimdi daha objektif haberler görüyoruz.
Olumlu haberlere örnek var mı?
Örneğin geçen sene Avcılar’da Meis Sitesinde trans arkadaşlarımıza karşı bir linç girişimi olmuştu. O dönemde çıkan gazete yazılarına baktığımızda son derece olumluydu. Tabii ki hala bir iki tane gazete var nefret söylemlerinde bulunan. Bu gazeteler sadece LGBT bireylere karşı değil, herkese karşı bir nefret söylemi içerisindeler. Nasıl baş etmek gerekiyor çok kestiremiyoruz açıkçası.
“İfade özgürlüğü memleket olarak hâlâ net değil”
İfade özgürlüğü konusunda ne düşünüyorsunuz?
Hala ifade özgürlüğü, medya özgürlüğü konuları memleket olarak net değil bizde. Hangi noktada hakaret başlıyor hangi noktada ifade özgürlüğü bilmiyoruz. Bunlar tabii ki çıkarılan yasalarla ilintili.
Nefret suçları yasa tasarısında bir çalışmanız oldu mu?
Nefret suçları yasa tasarısı sürecinde biz dernekler olarak birçok platformdaydık. Özellikle medyadaki hedef gösterilmeye karşı cezai yaptırımların olması gerektiğini altını çize çize söyledik. Ama son anda cinsel yönelim, cinsel kimlikten kaynaklanan nefret kısmını çıkardılar. Bu, hala LGBT’lere karşı bir nefret dilinin kullanılabileceği anlamına geliyor. Keza medyada da bunu görüyoruz. İslamafobik bir şey söyleyemezsiniz ama cinsel yönelim, cinsel kimlikle ilgili nefret söylemlerinde bulunabilirsiniz.
Bu bağlamda, nefret söylemleri nefret suçlarını doğuruyor mu?
İşte en vahim noktası da bu. Bir eşcinsel olarak kendi hayatımdan da bunu biliyorum. Sözü geçen, iktidar pozisyonundaki insanlar sizin hayatınızı daha kolay karartabiliyorlar. Bir bakanın eşcinsellik hastalıktır demesi üzerine bunu duyan ailelerin çocuklarını abuk sabuk yöntemlerle tedavi ettirmeye çalıştıklarını duyduk. Bu bireyler üzerinde korkunç travmalar yaşatan bir durum. Bu sadece nefret söylemeni körüklemenin yanında toplumdaki yanlış yargıları ve önyargıları besleyen duruma dönüşüyor. Daha mutsuz bireyler yetişiyor.
“Bir tane travesti öldürdüm ne var?”
Medyadaki nefret söylemlerinin cinayetlere dönüştüğünü de gördük.
Evet, katillerin ağzından ‘bir tane travesti öldürdüm, ne var?’ gibi sözler duyduk. Hrant Dink sürecinde de görüyoruz bunu. Bu tarz söylemlerin hepsine dikkatlice bakıyor olmamız gerekiyor. Bu sadece LGBT ile ilgili bir konu değil. Demokrasi sancılarımızdan birisi olarak görüyorum bunları. Çoğunluksanız tam bir ifade özgürlüğünüz var. Azınlıksanız topluma uyman bekleniyor.
2014 seçim döneminde CHP’den Beşiktaş Belediye Meclis Üyesi olan Sedef Çakmak ve Şişli Belediye Başkanı’nın danışmanı olan Boysan Yakar açık eşcinsel kimliklerinden kaynaklı medyada nefret söylemine maruz kaldılar. “CHP’nin başdanışmanı da ‘yumuşak’ çıktı”, “CHP’nin ağır topları” gibi haber başlıkları gördük.
Açık bir eşcinsel olarak belediye meclis üyesi oldunuz. Seçim döneminde yönetici pozisyonuna bir eşcinselin gelmesinden dolayı mı bu kadar nefret söylemine maruz kaldınız?
Bir sürü sebebi var bunun. Bu tarz söylemlerde bulunan gazeteler yıllardır LGBT dernekleri ile uğraşıyorlar. Olayın bir CHP adayı olmamızla da alakası oldukça fazla. Eşcinselliğe karşı olan bakış açıları da tuz biber oldu. Biz seçimlere girerken buna hazırlıklı girdik.
Dava açıldı mı?
Hayır, dava açmadık. Derneklerden kınama yazıları yazıldı. Zaten Şişli Belediye Başkanı, Boysan Yakar’ın arkasında durdu. Boysan’ın çalışmalarını beğendiğini dile getirdi. O muazzam bir örnekti. Bizim tam ulaşmak istediğimiz hedef de buydu zaten.
Daha fazla tepki göstermedik çünkü gerçekten enerjimiz yok buna. Birçok iş var yapmak istediğimiz aklımızda. Ağzından salyalar saçarak konuşan bir grupla iletişim kurmak pek mümkün olmuyor.
Medyadaki söylemleri bir kenara bırakırsak heteroseksist sisteme karşı olan birisi olarak erkek egemen bir sistemin içerisine girdiniz. Burada böyle rahatsızlıklar yaşıyor musunuz?
Ben 2007’de farklı çalışma alanlarına da girmiştim. O zaman insanlardan ‘eşcinselliği anlamıyorum, travestiler olmamalı, Bülent Ersoy’u kadın olarak kabul etmiyorum’ gibi şeyler duyuyorduk. O zamanlar bunlar çok rahat söylenebiliyordu. Bu insanlar kalabalıklar içerisinde kınanmayacaklarını biliyorlardı. Şimdi insanların bakış açıları biraz değişti ve bu tarz söylemlerde bulunmak ayıp hale geldi.
Ara ara tabii ki karşılaşıyorum böyle durumlarla. Benim yüzüme sanıyorum ki pozisyonum gereği çok fazla bir şey söylemiyorlar ama arkamdan dedikodular döndüğü duydum.
Örnek verebilir misiniz?
Benim eşcinsel olmamın dini inançlara uygun olmadığını söyleyen birisini duydum. Daha ilginç olarak Dünya Sağlık Örgütü’nün eşcinselliği hastalık olarak kabul etmediğini ama bunu dinlemek zorunda olmadığını söyleyen birisini duydum.
Yani eşcinsel olmanıza “hastalık” gözüyle bakıyorlar?
Onların düşüncesi bu. Bu tarz insanlar hep olacak. Bunu yeter ki nefret suçu ile etraflarına yaymasınlar. LGBT’lerin haklarını yiyecek işlerde bulunmasınlar.
“Kız arkadaşımla nasıl seviştiğimi sordular”
Onur kırıcı bulmuyor musunuz bunları şahsınıza olduğu zaman?
O kadar alıştım ki bunlara. Geçenlerde birisi kız arkadaşımla nasıl seviştiğimizi sordu mesela. Heteroseksüel arkadaşım daha çok kızdı benden. Ben anlatmayı tercih ettim kızmak yerine. Aktivist olduğum için buna çok alıştık. Belediyeye girerken de bunu göz önünde bulundurduk zaten. Benim derdim yanlış bilgileri doğru hale getirmek. Aktivist olmayı tercih etmemiş olsaydım gerçekten çok onur kırıcı bulurdum ama yola bunlarla mücadele etmek için çıktım zaten.
“Nefes alıyorsun, daha ne istiyorsun?”
Köşe yazarlarından da birçok nefret söylemi kullanımı görüyoruz. Buna dair ne düşünüyorsunuz?
Bir yazar var; yıllar önce eşcinselliği İslam dini çerçevesinde kabul edemeyeceklerini fakat beraber yaşamın bir yolunun bulunması gerektiğini söylemişti. Geçen seneki Onur Yürüyüşü Ramazan ayına denk gelmişti. Bu yazar bunun üzerine köşesinde bir yazı kaleme aldı ve AKP hükümetinin ne kadar demokratik olduğundan bahsetti. “AKP ne kadar demokratik ki Ramazan ayında bir eşcinsel yürüyüşüne müdahale etmiyor” demişti. Bu bizim bildiğimiz bir söylem. Nefes alıyorsun daha ne istiyorsun diyor bize.
Bu tarz yazılar insanları çok rahat kandırabilir. Beni asıl korkutan bunlar. Eşcinsellerin başka nasıl bir derdi olabilir ki yürüyüş yapmak gibisinden bir imaj çizdi bize bu yazar. Halbuki çok fazla sıkıntı yaşadığımız konu var. Nefret cinayetleri, sağlık kurumlarında ayrımcılık gibi.
Peki devlet büyükleri ya da köşe yazarlarının kullandığı olumlu dil sizin hayatınızı etkiledi mi?
Söylediğim gibi uzun zamandır bu işin içindeyim ve ailem ile bu konuyu paylaşırım. Çok uzun zaman benim hümanist bir insan olduğumu düşündüler ve eşcinselliğimi kabullenmediler. Ancak bir milletvekili çıkıp LGBT hakkında bir komisyon kuralım dediği zaman kabul ettiler. Kendi öz kızına değil de oy verdiğin partinin milletvekili söyleyince mi kabul ediyorsun diye kızdım.Siyasilerin bizleri sahiplenmesi bu noktada çok önemli.
Belediye olarak yaptığınız bir çalışma var mı?
Tabii. Birçok çalışma yapıyoruz. Geçenlerde belediyenin kreşine gittik ve müdiresi ile toplumsal cinsiyet eşitliğini gösteren oyunları kullanıp kullanmayacağını sordum. Buna çok sevindiler. Bunu iki sene önce düşünemezdik.
*Bu yazı P24 tarafından düzenlenen “Ayrımcılık ve Haberlerde Ayrımcı Dil” konulu atölye kapsamında birincilik ödülüne layık görüldü.
Röportaj: Mehmet Efe Altay