Ajda Pekkan ‘Ajda Pekkan’ın Kölesiyim’

Pat diye evlenebilirim! Ajda Pekkan konserlerinde ilk üç şarkıda müziğe değil onun nasıl göründüğüne kilitlenenlere yakından bilgi vereyim; mayoları giydik, havuza girdik, yüzdük. Ajda çok güzel, harikulade, su gibi. Yazın deniz kenarında orasını burasını gizleyen ünlülere taş çıkartacak kadar. Bu güzelliği hayatının dinamiklerinden alıyor sanırım, sürprizlerle dolu, kafasına göre takılmak istiyor, “pat diye evlenebilirim” bile …

Pat diye evlenebilirim!

Ajda Pekkan konserlerinde ilk üç şarkıda müziğe değil onun nasıl göründüğüne kilitlenenlere yakından bilgi vereyim; mayoları giydik, havuza girdik, yüzdük. Ajda çok güzel, harikulade, su gibi. Yazın deniz kenarında orasını burasını gizleyen ünlülere taş çıkartacak kadar. Bu güzelliği hayatının dinamiklerinden alıyor sanırım, sürprizlerle dolu, kafasına göre takılmak istiyor, “pat diye evlenebilirim” bile diyor.

Röportaj/ Ömür Gedik Fotoğraflar/ Aytekin Yalçın

 

ajda4

 

* Ajda Hanım, çekim boyunca fotoğrafçımız Aytekin’in burnundaki hızmaya taktınız. Takıntı var mı sizde?

– Çok takıntılıyım.

* Genelde hangi konuya..

– Her şeye.

* En son “Ayrılık Ateşi” adlı şarkıyı yayınladınız. Ayrılıklar mı yaşandı hayatınızda? Neden şarkının adı olarak “Ayrılık Ateşi” seçildi?

– Onun adını Samsun Demir koydu. Bir nedeni yok aslında.

* Ayrılığın ateşi var mı?

– Var. Aşk bir fahişe biliyorsun. Çok şizofrenik bir şey bence. Kimse doğrusunu bulamamış. Doğrusu varsa da onu yaşayan insanlar çok şanslı.

 

AŞK KADINIYIM

* Kaç kere aşık oldunuz?
– Hiç saymıyorum öyle şeyleri. Sayısal bir durum yok.

* Aşk kadını mı Ajda Pekkan..

– Aşk kadınıyım. Ben kedime aşık oluyorum, yaşadığım her şeye aşık olabiliyorum. Güzelse eğer, değerse eğer, benimle örtüşüyorsa eğer yaşadığım her şeye aşık olabiliyorum.
Şu anda bahçeme aşığım mesela, sevdiğim insanların yaptığı güzel hareketlere aşığım.
Her zaman aşık değilim yani. Duruma göre değişiyor.

 

ajda3

 

TÜRK ERKEKLERİ ÇOCUK GİBİ

* Siz çok özenen ve size de özenilsin isteyen birisiniz, öyle değil mi?
– Aynen öyle. Ben çok özen gösteren bir insan olduğum için özen gösterilmesine, karşımdaki insana çok değer veririm.

* Peki bu anlamda Türk erkekleri sizce özenliler mi?
– Sanmıyorum, çocuk gibiler çünkü.

* Ne zaman büyüyor erkekler?
– Yaşı yok. Hayatta yaşadıkları tecrübelere, yanlışlarına ya da doğrularına göre büyüyorlar bence. İnsanlar da öyle değil mi? Yani ben bakıyorum da hayvanlar daha evrimist genelde.

* Neler öğreniyorsunuz hayvanlardan?

– Bana her gün bir şey öğretiyorlar. İnsan olmayı, sadık olmayı… Ki bu devirde ne kadar yanlış. (Gülüyor)

 

ajda2

 

BELKİ DE UZAYLIYIM HAYATA ENTEGRE OLAMIYORUM

* Sadık olmak mı?
– Evet. Ama ben öyleyim. Kendime, işime, sevdiklerime sadığım. Hayvanlarla olmak çok güzel. Onlar benim sadece sevdiğim, ayırdığım değil onlar benim vebalim.
Kutuptaki ayılardan tut, doping yapılan atlara kadar. Hepsini takip eden, üzülen biriyim. Bir hayvana zulmedilince sabaha kadar uyuyamıyorum. Ormanda yaşayan bir insan gibiyim. Sanılmasın ki ben şehirde, metropolde yaşayan bir kadınım, hiç değilim. Belki de uzaylıyım, bilmiyorum.

* Uzaylı mı, nasıl yani?
– Çok entegre olamıyorum, uyum sağlayamıyorum hayata. O yüzden o soyutluğu kendi işimde daha çok buluyorum.

* Star olmakla eşdeğer mi bu durum acaba?

– Değil, yapısal tamamen.

* Evli, çoluk çocuklu biri olsanız böyle mi olurdu?

– Ben o prototip biri değilim. Farklı bakıyorum. Çok eve bağlı biriyim. Hayatımda hep mutlu olmayı özledim, istedim. Bunun için çok özveride bulundum.

* Mutlu musunuz peki?

– Mutluyum. Çünkü illa ki birinin beni mutlu etmesi gerekmiyor, kendi başıma da mutluluğu öğrendim.

* Ne zaman öğrendiniz? Bu noktaya gelene kadar neler yaşadınız?

– O bir evrim. Çok edilgenim içimde. Bunun ne olduğunu bilmiyordum eskiden.
Sonra edilgenlikle mutluluğun bir sentezi oldum.
Şimdi iyiyim yani. Daha önceleri paradokslar yaşadım. Hangisi doğru hangisi yanlış diye. Ama sonunda insan kendi ile mutlu olmayı becerebiliyorsa eğer, bunu öğrenebiliyorsa, hayattan birtakım dersler çıkarabiliyorsa ne âlâ.
Bütün bunların hepsi fatura ödemek gibi. KDV’leri var biliyorsun.

 

ajda

 

AJDA PEKKAN’IN KÖLESİYİM

* Hayatta en büyük dersi hangi olaydan aldınız?
– Kendi hayatımdan aldım daha çok. Ajda ile Ajda Pekkan… Ajda Pekkan’ın kölesiyim aslında.

* Hangisine daha sadıksınız ve daha çok emek veriyorsunuz?
– İkisine birden. En zoru da o zaten. Ama Ajda Pekkan’a daha çok emek veriyorum.

* Ajda ve Ajda Pekkan arasında ne farklar var?

– İkisini de ben yetiştirdim, bugüne getirdim. İkisi de birbirini tamamlıyor aslında. İkisi zor koşullar içinde güzel yerlere geldiler. Ayrıştırdığım zaman ben ayrılmak, kaçmak istiyorum Ajda Pekkan’dan. Ajda Pekkan çok zor.

* Ama bir o kadar da çekici belki de.

– Çekici olabilir ama kendine tahammülü yok. Yani Ajda’nın ona, tahammülü yok.
Çünkü Ajda artık çok soyut, kafasına göre takılmak istiyor.

* Ne yapmak istiyor mesela Ajda?

– Gezmek, eğlenmek istiyor. Sokaklarda rahat yürümek istiyor. Hiçbir şeye takılmak, hiçbir şeye üzülmek istemiyor.

* Yapacak mı peki…

– Yapsa ne olur, yapmasa ne olur? Hayat öyle çabuk akıp gidiyor ki belli bir saatten sonra yapmak istediklerini artık yapmak istemiyorsun zaten. İstediklerin orada takılıp kalıyor.
Çünkü bu durağan hayata alışıyorsun. Kendini pasifize ediyorsun sürekli.

* Sizin hayatınız da pasif ve durağansa başka insanlar ne yapsın?

– Sanat hayatında olmak başka, aktivist, interaktif olmak başka. Sahnede bomba olmak başka, öyle görünmek önemli değil ki, içinde öyle olmadıktan sonra…

ÜLKEMİ ÇOK SEVİYORUM KARMAM, ÖZÜM BURASI

* Ajda Pekkan’ı bir kenara bıraksak, Ajda ne yapar bu akşam?
– Herhalde bir balıkçıda bir köşede balığını yemek, tanınmamak ister belki.

* Yurtdışında yapamıyor musunuz bunu?

– Yurtdışı diye ayrıştırmak istemiyorum. Ülkemi çok seviyorum. Burada mutlu olamıyorum. İki üç gün iyi geliyor yurtdışı. Ruhum, gözüm dinleniyor. Sonra ülkemi özlüyorum. Özüm, karmam burası.

* Bir sahil kasabasına yerleşmek gibi hayalleriniz var mı?

– Hayır. Benim hayatım neyse, bundan sonra da onu yaşayacağıma inanıyorum. Hesap yapamıyorum. Matematikte zayıfım. (Gülüyor)

* Tarkan evlendi, arkasından herkes patır patır evlenmeye başladı. Ya siz?

– Yarın bir gün benim de ne yapacağım belli olmaz, pat diye evlenirim. Her şeyi yapabilirim. Kova burcuyum. Çok arkadaş canlısıyım. Yaşamayı, yaşarken keyif almayı çok seviyorum. Ot gibi yaşamak bana göre değil.

* Starlık ile evlilik bağdaşıyor mu yoksa çakışıyor mu?

– Hiç bağdaşmıyor. Çünkü karşındaki insan senin bugüne kadar yaptığın fedakarlıkları, kendini bugüne kadar getirdiğin yerin değerini anlamayacak kadar tecrübesiz oluyor. O yüzden bunları anlatmak çok zor, zaman isteyen bir şey.

AŞKIN GÜZELLİĞİ O ÇELİŞKİLER

* Aşk için değmez mi?
– Zaten paradokslar çok güzel. Aşkın güzelliği o çelişkiler. Karşı tarafın seni anlaması ya da senin onu anlamaman. Belki de cazip olan taraf bu. Ama ne olacağını bilmem, hiçbirimiz bilemeyiz. Madam Françoise Sagan’a sormuşlar “mutluluk nedir” diye.
“Mutluluk anlardır” demiş. Benim için de artık mutluluk anlar oldu.
Zaten hayat öyle oldu farkındaysan. Eskiden halalarıma “Neden zaman geçmiyor?” derdim. “Mutluluk, evlilik, aşk nedir?” Bizlere hep masal anlatırlardı, yani hep masalmış daha doğrusu. Çünkü o zaman onların hayatları masalmış, peri masalı.

* Ya şimdi? Uyandık mı o masaldan?

– Şimdi her şey bu siber çağa, teknolojiye göre. Ben zaten hep teknolojiktim. Teknolojiden evvel ortalarda ismi olan biriydim. O yüzden ben şöhretin getirdiği faydadan, mutluluktan çok mutsuzluğu yaşadım.

* Ne anlamda?

– Fütüristim. İlk zamanlar bilmediğim için bunun tadını çok yaşadım. Sonra farkındalık başlıyor. İnsanların sana verdiği değeri anlıyorsun.
Kendi değerine göre başkalarına başka türlü değer veriyorsun. O değer çerçeveleri içerisinde başka bir boyuta geçiyorsun. O boyutta da yalnız olmaya başlıyorsun çünkü daha seçici olmaya başlıyorsun. Daha elitist oluyorsun.

* Kendinizi korumak adına belki de. Çünkü insanların sınırları olmuyor çoğu zaman?

– Birazcık samimi olduğun zaman senin kim olduğunu unutuyorlar. O zaman da sen kim olduğunu derhal hatırlatmak durumunda kalıyorsun.
O nedenle ben en iyisi kendime ait olduğum yerlerde var olayım, olmadığım yerlerde de idareten olayım. Zaman zaman hatır kırmamak için… Yoksa ben kendimden çok keyif alıyorum. Hiçbir şeyi özlemiyorum, hiç kimseyi kıskanmıyorum.
Hepsini doya doya çok güzel yaşadım çünkü.

 

ajj

 

BEHZAT GERÇEKER’LE SAHNE RİTMİNİ ÇOK GÜZEL YAKALADIM

* Konserlere gelelim… 21 Temmuz Bodrum Antik Tiyatro, ağustos ayında Harbiye konserleri…
Sahnenizde Behzat Gerçeker de olacak.
– Ben Behzat’la sahne ritmini çok güzel yakaladım. Onun için de beraber çalışmayı çok seviyorum. Müzikte benim çok iyi bir yoldaşım oldu. Çok seviyorum kendisini, işinde çok iyi. DMC ailesini, Samsun Demir’i de aynı şekilde. İyi ki varlar. Hepimiz başka bir misyonu temsil ediyoruz.

 

HİÇ KISKANÇ DEĞİLİM, BU BİR HASTALIK MI ACABA!

* Bu sektörde neredeyse herkes kıskançlık üzerine kuruyor kariyerlerini. Ama siz gerçekten en tepedesiniz, kimi kıskanacaksınız diye de düşünmüyor değilim aslında.
– İyi bir şarkıyı kıskanırım, “Keşke ben söyleseydim” derim. Onun dışında hiçbir şeyi kıskanmıyorum. Niye acaba, bende bir hastalık mı var? Huy bu galiba.

* Hiç küçükken kız kardeşinizi kıskanmaz mıydınız?
– Kıskanmazdım, sadece hep ukalalık ederdim “Niye böyle yaptın” diyerek. Bazen beni kudurtmak isterler, “Bana ne” derim. Herkesin kendi hayatı…

 

BENİM YAPTIĞIM SPORU GÖRSEN NEFRET EDERSİN

* Havuzda mayolu fotoğraflar çektik. Gerçekten fiziğiniz çok güzel. Çok mu spor yapıyorsunuz?
– Ne kadar spor yaparsam yapayım, ne yaparsam yapayım hayatın getirileri kadar götürüleri de var. O yüzden gittiği yere kadar kendime iyi bakmaya çalışıyorum. Ben yılmayan bir insanım. Nefret edersin benim jimnastiğinden. Çok ağır, normal kadın jimnastiği yapmıyorum, erkek jimnastiği yaptırıyor bana hocam.

* Kaldığınız otellere koşu bandı getirttiğiniz doğru mu? Konser öncesi tempolu yürüdüğünüz…

– Doğru. Sebebi şu; sahnede terlemeyi sevmiyorum. Çok kötü duruyor. Bu nedenle tam 1 saat, en hızlı şarkılarım söyleyerek nefes nefese yürüyorum ve öyle çıkıyorum sahneye.

* Konser öncesi dinlenmiyorsunuz yani?
– Yok öyle bir şey. Saat 16.00 gibi minnacık bir salata ve yanında küçücük bir tavuk kanadı gibi bir şey yerim. Çünkü diyafram ve terleme açısından aç kalmam lazım. Konser sonrası da o kadar şarkıdan sonra tıkanıyorum ancak belki bir çorba içiyorum. Zaten o adrenalinle uyuyamıyorum. Sahneye çıkına kadar başlıyorum esnemeye, sinirsel olarak. “Uykum mu geldi acaba” diyorum. Sahneye çıktıktan sonra, ikinci üçüncü şarkıdan itibaren bir kopma alıyor sonrasını hatırlamıyorum. İstersem sabaha kadar söyleyeyim artık, hiç fark etmiyor.

* Sahne öncesi bir ritüeliniz var mı?

– Yok. Sadece Allah’a diyorum ki; bana yardım et. İnancım sağlam zaten. Dini bütün bir insan olarak.

* Bir dönem Hürriyet Kelebek’te köşe yazarlığı yaptınız. Nasıl bir tecrübeydi?
– Çok güzel bir tecrübeydi ama sonunda yaşadıklarımı aktarmak ya da yaşamadıklarımı dolaylı olarak anlatmak çok sahici gelmedi. Vaaz verir gibi. Şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın gibi insanlara bir şeyler söylemek bana ters geldi. Çünkü ben birebir paylaşmayı çok seviyorum. O yüzden ben biraz uzak kalayım dedim.

 

FLÖRTÖZ DEĞİLİM KAHRETSİN KEŞKE OLSAYDIM

 

* Flörtüz müsünüz peki?
– Hiç değilim. Kahretsin. Keşke olsaydım. Tek eşliyim. Olursa olur, olmazsa da olmaz.

* Sahnede peki?

– Kör gibi şarkı söylerim. Görüyormuş gibi yaparım ama görmem. Çünkü çok heyecanlanıyorum sahnede.

* Ajda Pekkan konserlerinde ilk iki üç şarkının ne olduğunu kimse bilmez derler. Çünkü herkes Ajda’nın ne giydiğiyle, saçıyla makyajıyla, nasıl göründüğüyle ilgilenir? Öyle mi gerçekten?

– Evet, doğru. Ben de bunu bildiğim için havaya giremem bir türlü, giriyormuş gibi yaparım. Sonra koparım ama.

* Zor değil mi peki sürekli nasıl göründüğünüzle ilgilenilmesi?

– Tabii ki zor. Çünkü beklenti büyük olunca ben çok strese giriyorum. Saçı başı dağınık bir kadın olmak çok isterdim. Kendi içimde bir de mükemmeliyetçiyim, problem o. Akşama kadar terzim var benim evde. Her gün provam oluyor. Bir şeyler yaratmayı seviyorum.

* Her yerde ayna sevdiğiniz doğru mu?
– Hayır. Asla narsist değilim. Yaratıcılığı seviyorum, öyle tatmin oluyorum. Belki de içedönüklüğün getirdiği bir fetiş. Ayakkabı fetişim var çok.

* Kaç ayakkabınız var?

– Binlerce.

* Giymediğiniz ayakkabı var mı?

– Olmaz mı, çok var. 39 ayağı olana verebilirim. Çok yüksek topuklu giyemiyorum, sevmiyorum. Gerekirse sahnede giyiyorum.

 

HAYATIMA GİREN ERKEKLER İŞİME ANLAYIŞ GÖSTERMEDİ

* Hayatınıza giren erkekler hayatınıza, işinize hep müdahale etmişler. Kaç kere bu polemikle karşılaştınız hayatınızda?
– Hep… İşime anlayış göstermeyip kısıtlamaya çalıştılar. Mesela biri bana “Ona niye selam veriyorsun?” diye soramaz. Bana kimse soru soramaz. Çünkü ben kimseye soru sormuyorum.
* Size soru sorulmamasını sağlamak için mi karşınızdakine soru sormuyorsunuz?
– Eyvallah, aynen o. Yanlış çünkü bunlar. Bütün hayatını bir anda anlatamazsın. Her şeyin bir nedeni vardır. Oraya gelmenin de nedenleridir bunlar. Öyledir ya da böyledir. O nedenleri niye, neye istinaden anlatacaksın ki. Anlatsan da anlamazlar zaten. Çünkü insanlar her türlü insanla yaşamak mecburiyetinde. Düşün ki 45, 50 yıllık bir süreç. Her tür insanla karşılaşıyorsun. Onlardan sıyrılıp bir yerlere gelmişsin.

 

KEŞKE ERKEKLER KAFALARINDA BENİM KADAR ERKEK OLSALAR

* “Erkeklerle ilişkilerimde babamı aradım” demiştiniz bir ara…
– Benim babamla o kadar büyük bir ilişkim olamadı. Keşke erkekler benim kadar erkek olsalar kafalarında. Sağlam, sözünün arkasında duran. Ben kendimi hiçbir yerde bulamadım. Hak etmediğin değeri verdiğin zaman karşındakine, hak etmediğin yanlışları bulursun. Dolayısıyla kendimi suçluyorum böyle yanlışlarda. Çünkü hak etmediği değeri vermiş oluyorum.

* Mantık mı duygusallık mı?

– İkisi de var feci şekilde. Cambaz gibiyim. Tam ipin üstündeyim, keskin bıçak. İkisi de yarı yarıya. Çok yorucu.

* Oyunculuk yaptınız ama sevmediniz, öyle değil mi?
– Seviyorum şimdi. O zaman çok çocuktum, anlamamıştım. Oyunculuğu şimdi öğrendim ama esas hayatta. Şimdi olsa çok güzel oynarım, hatta ödül bile alırım.

* Nefret ettiğiniz çekim oldu mu hiç?
– Hatırlamıyorum. Sadece çok üşüyordum setlerde. Çok zor şartlarda çalışıyorduk o zaman. Buz gibi sokaklarda çalışılırdı, ne ısıtıcı olurdu ne bir şey. Tabii o zamanlar çok meşhur olmadığım için ışık ayarları bizlerle yapılırdı saatlerce. Çok güzel insanlarla çalıştım ama. Şanslıyım o yüzden. Güzel hatıralarım var. O zorlukları unuttum gitti.

ŞARTLAR UYGUN OLSA ÇOCUK DOĞURURDUM

* Çocuk özlemi var mı içinizde bilmiyorum ama evlat edinmeyi düşündünüz mü hiç?
– Hayır, hiç düşünmedim. Tabii ki çocuk çok seviyorum ama kendimi böyle bir şeyden imtina etmişken başka bir çocuk evlat edinme fikri tuhaf geliyor. Çünkü ben şartlar uygun olsaydı kendim doğururdum zaten.
İmkanlarım vardı ama istemedim. Çünkü sağlıklı bir aile formatı içinde değildim, çok çocuk yaşta 16 yaşındayken sahne sinema olaylarına girdiğim için “Ben neredeyim, ne yapıyorum” oldum.
Annem dünya tatlısı bir insandı. Nurlar içinde yatsın ama bakamazdı. Kimse de yoktu bakacak. O zaman böyle rahatlık yoktu, dadılar falan…

KENDİNİ BİLMEZSEN ŞÖHRET SENİ YOK EDER

* Seyirci değişti mi eskiden bu zamana?
– Tabii ki. Yani şöyle, seyirci yaşam standartlarına göre tabii ki değişti. O zamanlar daha feodal bir seyirci vardı. İşte mesela filan giller en ön masaya gelirler, ona göre muamele görürler… Elimiz ayağımız dolanırdı sahneye çıkarken. Hepsi güzel insanlardı. Her şey bir okul hayatta. Mesela Metin Akpınar, Zeki Alasya, Ayşen Gruda ve Kabare’yi çok özlüyorum.

* Kadın olmak avantaj mı dezavantaj mı bu meslekte?

– Avantaj gibi görünen bir dezavantaj. Şöyle de bir şey; en iyi masayı ayırtırsın bir restoranda, iki araba senin için durur, yolun karşısına geçersin ama sonunda şöhret zarar veren bir şeydir. Zararlı bir madde. Eğer kullanamazsan daha da zararlı. Kendini bilmen gerekiyor. Yoksa şöhret seni yok edebilir.

BİRİ BENİ ÇEKSİN KURTARSIN ŞÖHRETİN ELİNDEN

* Pişmanlıklarınız oldu mu şöhret yolculuğunda?
– Şöhretten kaç kere kaçmaya çalıştım ama beni bırakmadı. Hâlâ bırakmıyor.

* Belki de birinin sizin elinizden tutup çekmesi lazım.

– Kim beni çekebilir ki artık bu saatten sonra. Çeksin kurtarsın vallahi. (Gülüyor) Bir gün bu anlayışa geldiğim zaman o karşımdaki insana da bağlı tabii, ben artık çalışmayacağım. Ama henüz gelmedim o noktaya.

* Çok üzülür herkes siz çalışmayacağım derseniz.
– Şarkı söylemeyi çok seviyorum ama şarkı söylemeyi sevmekle her dakika sahnede olmak çok farklı bir şey. Çünkü her dakika sen onların ilk gördükleri kadınla bugüne kadar ki geçirdiğin evrelerin kadını olarak karşılarına çıkıyorsun ve hep beğenilmek, iyi şeyler duymak mecburiyetindesin.
Bunları bir gün yanlış yerlere taşırsan o seni yorar ve üzer sonunda. Uzun süren şöhret fayda iken zarara dönüşebilir.
O çok kritik bir nokta. İşte ben o noktadayım şimdi. Ama ben zeki, akıllı bir kadınım. Allahın bana yardım ettiğine inanıyorum.

BUGÜNE DEK HEP İÇ SESİMLE GELDİM

* Bir de çok temiz kalplisiniz.
– Evet, öyleyim. İşimde herkese yardım etmek isterim. Hep iç sesimle geldim bugüne kadar. Sağlama yapan bana yol gösteren hiç kimse yok.

* Kitap yazar mısınız bir gün?

– Yok. Ben yaptığım işlerin illa ki tespitini istemiyorum hayatımda kitap yazmak, yemek yapmak gibi falan.
Ben sadece olanlardan tat almaya çalışan bir insanım.

Kaynak Hürriyet Gazetesi

 

Yorumlar

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir