Yıllar yıllar önce 1994'te Steve McLean, gay sanatçı David Wojnarowicz'ın hayatını anlatan dramatik ve provokatif bir film olan "Postcards From America"ya imza atmıştı. Aradan neredeyse 25 yıl geçmiş olmasına rağmen McLean yaratıcılığından bir şey kaybetmemişe benziyor. Postcards From London, sanat takıntısı olan rentboyları (para karşılığı erkeklerle birlikte olan erkekler) ve genç Jim'in serüvenini anlatıyor. Film geçmişten günümüze …
Erkek Seks İşçilerinin Hayatını Anlatan Yeni Film: Postcards From London
Yıllar yıllar önce 1994’te Steve McLean, gay sanatçı David Wojnarowicz’ın hayatını anlatan dramatik ve provokatif bir film olan “Postcards From America”ya imza atmıştı.
Aradan neredeyse 25 yıl geçmiş olmasına rağmen McLean yaratıcılığından bir şey kaybetmemişe benziyor. Postcards From London, sanat takıntısı olan rentboyları (para karşılığı erkeklerle birlikte olan erkekler) ve genç Jim’in serüvenini anlatıyor.
Film geçmişten günümüze gay tarihine dair önemli atıflarda bulunuyor ve prodüksiyon açısından da nostaljik bir havaya sahip olduğu belirtiliyor. Caravaggio, Oscar Wilde ve Pier Paolo Pasolini gibi önemli isimlere değinilen film, kendini tek solukta izleteceğe benziyor.
Filmden bazı çarpıcı ifadeler ise aşağıdaki şekilde:
“Gizem ve ihtimaller ile dolu bir film hayal ediyorum.”
“Londra sokakları buz gibi ve berbat kokuyor.”
“Gençsin ve melek gibi bir yüzün var. Yakında bir çok arkadaşın olacak.”
Filme yön veren rentboy dörtlüsü Enter David, Marcello, Jesus ve Victor kendilerini “Raconteurs” olarak adlandırıyor ve Jim’in yanından ayrılmıyor.
“Caravaggio’nun elinden çıkmış gibi.”
Film biraz yavaş başlasa da, hem görsel hem de senaryo açısından iyi bir ivme yakalıyor ve izleyiciyi kendine kısa sürede çekiyor.
Jim’in hikayesi ise gay sanatçıları ve sanat tarihini öğrendikçe daha da güzelleşiyor. Caravaggio, Francis Bacon, Lucien Freud, Wilde, Pasolini, Fassbinder, Mapplethorpe, Cavafy, Forster, Genet, Rimbaud ve hatta Joe Dallesandro. McLean Caravaggio’ya duyduğu büyük hayranlığı gizlememekle birlikte diğer önemli isimleri de es geçmiyor.
Bu hayranlığı nereden mi anlıyoruz? Filmin her sahnesi birbirinden güzel Caravaggio eserleri ile dolu ve tanıyan gözlerin bu güzellikleri kaçırması mümkün değil.
Etkileyici sanat eserlerini görünce bayılıp duran Jim, bunun bir hastalık olduğunu öğreniyor ve nüktedan bir yorumda bulunuyor:
“Seks üstesinden gelebileceğim bir şey, beni s.ken sanat.”
Hayatı farklı bir noktaya evrilen Jim, yeni bir sayfa açıyor. Jim’in hastalığını hastalık yerine yetenek olarak gören Paul, sanat eserlerine değer biçmek için yardımını istiyor ve beraber büyük paralar kazanmaya başlıyorlar.
McLean’in tarzı bazen insanın sabrını sınasa da, Postcards From London kesinlikle izlemeye değer duruyor. Filmin tarzı ise Wes Anderson ile R.W. Fassbinder’ı buluşturmuşa benziyor.