Rabbim Yardım Etti, İlk Sığınma Evini Açtık

Bazen öyle bir olayla ya da insanla karşılaşıyorum ki yaşadıkları, hatta varlığı bir sürü karmaşık sorunun cevabı olabiliyor. Üç yüz sayfalık toplumsal siyaset kitabının anlatamadığını bir solukta anlatabiliyor. 39 yaşındaki Öykü Ay öyle insanlardan biri.Son zamanlarda duyduğum en umut verici haberlerin başında bir trans sığınma evinin kurulmakta olduğu var. Evet, trans bireyler için bir sığınma …

Bazen öyle bir olayla ya da insanla karşılaşıyorum ki yaşadıkları, hatta varlığı bir sürü karmaşık sorunun cevabı olabiliyor. Üç yüz sayfalık toplumsal siyaset kitabının anlatamadığını bir solukta anlatabiliyor. 39 yaşındaki Öykü Ay öyle insanlardan biri.Son zamanlarda duyduğum en umut verici haberlerin başında bir trans sığınma evinin kurulmakta olduğu var. Evet, trans bireyler için bir sığınma evi. Ne kadar sıklıkla şiddete maruz kalmış, öldürülmüş ya da baskıya dayanamayıp intihar etmiş bir trans birey haberini okuduğunuzu düşünün. Artık onların bir çatısı var. Öykü Ay’ın trans camiasını örgütlemesi, trans camiasının da bir araya gelebilmesiyle. Birazdan hem bu sığınma evinin hem de kendisini dindar bir insan olarak tanımlayan Öykü Ay’ın hikayesini okuyacaksınız. Okurken lütfen düşünün: Devletin dayattığı genel ahlak ve dindarlık kavramlarını. Bunların gerçek hayatı nasıl tarif edemediğini. Ve tabii… Sistematik şanssızlıklara, kötü muameleye ve dışlanmaya rağmen iyilik yapacak mecali olmanın ne manaya geldiğini de. Bir düşünün.

Hikayeniz nerede ve nasıl başlıyor?

-Doğuluyum ben. Bir Malatya’nın köyünde doğdum. 3.5 kız, 2.5 erkek çocuğu olan bir aile.

Buçuklar nereden geliyor?

-Benden. Trans olduğum için böyle tanıtırım ailedeki çocuk sayısını. Espri yani… Ama anlamadınız. Olsun.

Öyle düşünmemiştim, evet…

-Neyse, öğretmenlik okudum. Yaklaşık 1 sene de sınıf öğretmeni olarak Adıyaman’da staj yaptım. Fakat fazla dayanamadım. Çünkü çok feminendim. Aile baskısı, toplum baskısı… Doğu’da LGBTİ birey olmak çok zor, çok incitici. Kaçtım oradan.

İstanbul’a geldiniz…

-Hayır, ilk önce Antalya’ya. Çünkü orada köylülerim vardı. Çok büyük bir otelin inşaatında çalışıyorlardı. Ben de çaycılık yaptım. İyi bir patronumuz vardı, feminenliğimin ve ezikliğimin farkında olduğu için bana çok yardım etti. Beni Turizm ve Otelcilik okuluna yazdırdı, eğitim aldım. Sonra İstanbul’a geldim. Bir cafe’de garsonluk yaptım. Cafe’nin sahibi Arnavut bir aileydi ve çok iyi insanlardı. Cafe’yi bana devrettiler, onlara sadece kira verdim. Kurban olduğum Rabbim beni hiç darda zorda bırakmadı. Uzun süre öyle geçindim, cafenin sahibi rahmetli olana kadar. Sonra Aksaray’ı, Kumkapı’yı, Taksim’i öğrendim. Bir Zeki Müren’i, bir Bülent Ersoy’u bilirdim. Oysa ki İstanbul’da yüzlerce, binlerce benim gibi insan vardı. Özgüvenim arttı, yalnız olmadığımı gördüm. Fakat bu dönemde ailem eşcinselliğimi tamamen öğrendi çünkü İstanbul’da yanıma gelmişlerdi. Memlekete geri kaçtılar. Ama ailemle hiç iletişimi koparmadım. Babamla iki sene küs kaldık, sonra barıştık ve çok yakın iki arkadaş olduk. Hastalandığında sabaha kadar konuşur, sohbet ederdik. Bana çok saygı duyduğunu söyledi. Ama iyileşmedi, kaybettim.

Hayatınızın dönüm noktası nedir?

-Kadın olmaya karar vermem elbette. İş yok, güç yok. Param yok. Ailemden isteyemiyorum. Elimde ince bir alyans vardı. Tarlabaşı’nda bir kuaföre girdim. Alın bu alyansı beni kadın yapın dedim. Ama her tarafım kıl tüy içerisinde. Sakalım bile var. Boya badana gibi bir makyaj yaptılar, kafama postiş taktılar. Dört tane ince çorabı üst üste giydim. Bir de mini etek. Bir adamı kadın kılığına soktular. Bu şekilde başladı hikayem. Seks işçiliği yaptım. Uzun yıllar Beyoğlu’nda gece kulübü işlettim. Camiada isim yaptım. Tüm egolarımı tatmin ettim. Hem işletmecilik yapıyordum, hem çıkıp dans ediyordum, hem de hesap kitap işlerini takip ediyordum. Sütyenimin içine su dolu prezervatifi göğüs diye koyuyordum ama kendime güvenim tamdı. Yıllar içinde estetik ameliyatlarımı da oldum. Sonra disko- bar ortamlarından uzaklaştım.

Neden?

-Uyuşturucu kullanımı yaygınlaştı çünkü. Uyuşturucunun u’su bana ters. Yapamam ve de asla kabul edemem. Ecstasy türü hapları içip içip geliyorlardı, çok rahatsız oluyordum. Zaten belli bir yaşa gelmiş ve bir sürü şeye artık doymuştum. Bir de o dönemde babamın ardından ablamı da kaybettim. Ölüm hiç bizim eve uğramaz sanmışım, meğer hiç öyle değilmiş. Sarsıldım ve kapandım.

Kapandım derken?

-Bayağı tesettüre girdim. Camiadaki bir ismim de ‘Tesettürlü’dür.

Hidayete mi erdiniz?

-Hem öyle hem değil. 12 yıl kadar önceydi. Ailemle daha rahat vakit geçirmek istiyordum ve fark ettim ki başımı örtüp uzun pardesümü giyersem annemle ablamla rahat rahat sokakları gezebiliyorum. Kimse ne yanımdakine ne de bana dönüp acayip acayip bakmıyordu. Arkamdan kimse ‘İ.ne’ diye bağırıp teneke çalamıyordu böylece. Ağzımı açıp konuşmazsam, sesimi çıkartmazsam, ablam bana biyolojik ismimle hitap etmezse kimse trans olduğumu dahi anlamıyordu. Translığımdan utandığım için değil. Asla yanlış anlaşılmasın. Biraz annemler rahat etsin diye yaptım. Ayrıca Elhamdülillah Müslümanım ve bir kadın olarak örtünmeyi de kendime yakıştırıyorum. Sadece bir aksesuar da değil benim için… Elbette Kuran da okudum, haftada bir komşularla buluşup mukabele yapardım. İyi bir Müslüman gibi yaşamaya çalıştım hep. Hala da öyle. Ama artık Kuran buluşmalarına gitmiyorum.

Ne oldu?

-Aç kaldım. Kuran toplantılarında kek, çörek var ama kimse bana nasıl yaşıyorsun, nasıl geçiniyorsun diye sormuyor. Haftada bir kek, çörek, sonra açım. Hayat öyle geçmiyor. Aileme de yardım edebileceğim bir sistem kurmam lazımdı. Birkaç iş denedim ama bize iş vermiyorlar biliyorsunuz. Temizlik yapayım, yok. Yemek yapayım, yok. Çöpçülük yapayım, o da yok. Kısa süre yine yapabildiğim işi yaptım. Sonra kardeşimle memlekette bir tavuk çiftliği kurduk, şimdi onunla geçiniyorum. Ama normal bir işim yok. Yıllarca sabah 8, akşam 8 bir işim olsun, eve yorgun argın geleyim de bir çayımı içeyim dedim. Buna özendim ama olmadı.

Tesettürlü ve dindar bir trans olmanız LGBTİ camiasında nasıl karşılandı?

-Çok absürt bulanlar oldu. Ama genelde beni böyle kabul ettiler. Ayrıca artık sadece ben de değilim. Birkaç kişi daha var. İmam Hatip mezunu, imamlık yapmış bir arkadaşımız dahi var. Bizlerin dindar olmasının şaşırtıcı bulunduğunu biliyorum. Burada asıl problem bizim insan kategorisinde görülmememiz. İnsan olduğumuz kabul edilse, insana ait her şeyin bizim de başımıza geleceği, insana ait her şeyi bizim de yaşayabileceğimiz anlaşılır. Bu şaşkınlıklar da olmaz. Evet, söylüyorum, bence ben iyi bir Müslümanım.

İyi bir Müslüman olmak ne demek?

-İyi kalpli insan olmak demek bana göre. Kimsenin hakkını yememek. Kimseyi üzmemek. Başkalarına gücün yettiğince yardım etmek. Ve bunları yapmaya çalışıyorum. Sizi biraz daha şaşırtayım. Ben bir kez AKP’ye oy verdim, biliyor musunuz? İlk seçimlerde.

Öyle mi?

-Valla öyle. Önceki iktidarlar döneminde çeşitli polis memurlarından çok çekmiştik. Hortum Süleyman’ı hatırlarsınız. Özellikle transları içine pil doldurulmuş hortumla döverdi. Çok dayak yemiştik. Her şey değişsin istedim ve bu partide Allah korkusu var diye düşünerek onlara oy verdim. Bir kere. Sonra tabii anladım. Gördüm, baktım ve var sandığım şeyin olmadığını gördüm. Bizim kızlar o bir kere oy vermeme bile çok kızarlar. Neyse siyasete girmeyelim.

Girmeyelim bence de. Son birkaç aydır ciddi bir sivil toplum örgütü, yardım kuruluşu gibi çalışıyor, dostlarınızı LGBTİ bireylere yardım etmek için örgütlüyorsunuz. “Trans melek” diye de bir kavram attınız ortaya. Ne yapıyorsunuz, biraz anlatır mısınız?

-Her şey geçtiğimiz Ramazan ayında başladı. Bir iftar vakti bir LGBTİ aktivisti Facebook’una şöyle yazmıştı: “Hepiniz iftar sofralarınızın fotoğraflarınızı paylaşıyorsunuz. Bakın bu translar aç susuz berbat vaziyette, bari fotoğraf paylaşmayın. Olan var, olmayan var.” Bu laf bana çok dokundu. Ertesi gün Facebook’uma LGBTİ örgütünün misafirhanesinde kalan üç-dört trans bireye yardım edelim diye yazdım. Türkiye’nin her yerinden Ramazan paketleri gelmeye başladı. Erzaklar, kıyafetler, battaniyeler… Şaştım kaldım. Şu gördüğün salonum, yatak odam ağzına kadar doldu. Birkaç arkadaşımla beraber götürdüm erzakları misafirhaneye teslim ettik. 4 aylık da kiralarını ödedik. Her adımımızı, gönderen kişilerin isimleriyle birlikte belgeledim. Bir de tabii yılların getirdiği bir güven ilişkisi var. Böylelikle iki şey fark ettim. Bir; demek ki birbirimize yardım etmek için küçük bir kıvılcım yetiyormuş. İki; aslında daha fazlasını yapabiliriz.

Böylelikle defile fikri doğdu, öyle değil mi?

-Aynen öyle. Uzun yıllar önce Pınar Selek’le tanışmıştım. O, kadınlar ile transların kıyafetleri arasındaki fark üzerine bir araştırma yapıyordu. Ben ona modellik yapmıştım bir nevi. Çok severim Pınar’ı, şu davası beraatle sonuçlandı çok mutlu oldum bu arada. Nedense o günler aklıma geldi. Bir de biz translar giyinmeyi, giydiğimizi göstermeyi çok severiz. O yüzden, dedim defile düzenleyeyim. Hemen Facebook’tan bir ilan yazdım: Kızlar kalacak yeri, yiyecek yemeği, güvenliği olmayan trans arkadaşlarımız için başlattığımız yardımları artıralım, o misafirhaneyi hep birlikte bir sığınma evine çevirelim.

Harika… Nasıl tepkiler geldi?

-Yağdı, yağdı. Herkes “Abla ben de katılırım” diye mesajlar atmaya başladı. Bu kez sadece Türkiye’deki değil, dünyanın çeşitli yerlerindeki translardan defileye katkı teklifleri geldi. Kızlar ya kendi kıyafetlerini dikecek, ya da satın alabilecekti. Hem defilenin biletleri ücretli olacaktı, hem de defileye çıkan kızların kıyafetleri satışa çıkacaktı. İki ay üstünde çalıştık. Aramızda kavgalar çıktı. Şişman kızlar “Bizi şişmanız diye almıyorsunuz” diye küstü. Genelevde çalışan kızlar “Biz genelevdeyiz diye bizi istemiyorsunuz” diye darıldı. Göreceksin… Halbuki sayı öyle artmıştı ki artık başa çıkamıyordum. En sonunda Seyhan Arman’ı çağırdım, “Annem gel, yoksa ben kafayı yiyeceğim” diye. Geldi, hemen profesyonel bir reji mantığıyla işi düzenledi, koreograf, makyöz buldu. Bu arada Şişli Belediyesi bize defile için yer vereceğini söylemesine rağmen maalesef o iş olmadı. Yeni mekan aradık, zar zor bulduk. Demek istediğim çok zor ve stresli bir süreç yaşadım. Ama o gece, var ya, o gece…

Nasıl oldu?

-Ağladım. Kulisten kaç kişi gelmiş acaba diye kafamı uzatıp baktığımda ağladım. Salon tıklım tıklımdı. Her şey harika geçti. Çok yoruldum ama değdi. Çünkü o gece 40 bin lira topladık. Hepsi kayıtlı olduğu için rahat rahat söyleyebiliyorum.

Ve sığınma evini hazırladınız…

-Hem de iki katlı tertemiz bir yer yaptık. Rabbim yardım etti, ilk trans sığınma evimizi açmış olduk. Tüm kızlara binlerce teşekkürler. Bu olay hepimizin moralini düzeltti. Bir kere birlik olunca zorluklarla baş edebileceğimizi gösterdi. Yardım etmek de çok güzel bir duygu biliyor musun. Geçen gün de sokak hayvanları için Kumkapı’da bir gece düzenledik. Sağolsun bir sürü trans solist arkadaşım gelip şarkılarını söylediler. O da çok güzeldi.

Siz bir dernek kurmadınız ama değil mi?

-Yok, öyle dernek bürokrasisiyle uğraşamam. O işlere hiç gelemem. Böyle yardım topluyoruz işte. Bir arkadaş siz melek kalplisiniz diye mesaj atmıştı. O günden beri “Trans melek” lafını kullanıyorum, yani birlikte kullanıyoruz. Bir amacımız da transfobiye karşı toplumu bilinçlendirmek. Birkaç hafta önce toplum baskısı nedeniyle psikolojisi bozulan Eylül Cansın adlı arkadaşımızı kaybettik. Boğaz köprüsünden atladı. Onun ölümü bu dünyayla ilgili çok şey söylüyor aslında. Biz de karşılığında bir şey söylüyoruz artık. Rabbim yüzümüzü kara çıkarmasın, sesimiz duyulsun, toplum bizi anlasın. Bunu diyoruz.

Kaynak: Radikal

Yorumlar

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir