20. YY Hollywood’undan Asla Unutulmayacak Gay Aktörler

Hollywood'un altın çağında, heteronormatif kalıpların dışına çıkmak oldukça zordu. Filmler 'erkek'siydi. Duygulara yer yoktu. Erkekler kadını için dövüşüyordu.  Fakat bazı şeylerin gözüktüğü gibi olmadığını yıllar sonra öğrendik.  Tüm bu maço kimliğin altında saklanan gerçek kimlik durumu, günümüz için garip ve gereksiz gelebilir fakat 1940'ları düşündüğümüzde anlaşılabilir bir durum.  Gay barların 1951'de yasallaştığı California'da bile, polisin …

Hollywood’un altın çağında, heteronormatif kalıpların dışına çıkmak oldukça zordu.

Filmler ‘erkek’siydi. Duygulara yer yoktu. Erkekler kadını için dövüşüyordu. 

Fakat bazı şeylerin gözüktüğü gibi olmadığını yıllar sonra öğrendik. 

Tüm bu maço kimliğin altında saklanan gerçek kimlik durumu, günümüz için garip ve gereksiz gelebilir fakat 1940’ları düşündüğümüzde anlaşılabilir bir durum. 

Gay barların 1951’de yasallaştığı California’da bile, polisin gece hayatını sürekli zorlaştırdığı bilinen bir gerçek.

Kol kırılır yer içinde kalır derler ya, kimin ne olduğu Hollywood içinde bilinse de kendini toplumun geri kalanından saklamayı başaran gay aktör sayısı da oldukça fazla. 

Sevgili okur, senin için hazırladığımız listede Hollywood’un gay geçmişine bir bakış atacaksın. Umuyoruz, seversin!

James Dean

Dean’e dair Noreen Nash’in ağzından ilginç bir anı: 1956 yılında çekilen Giant filmi başlarken, Rock Hudson ile Elizabeth Taylor, “Dean’i ilk kim yatağa atacak” iddiasına giriyor. Ve Rock, bir kaç gün içinde bahsi kazanıyor!

50’lerin New York’unda gay senarist William Bast ile aynı odayı paylaşan Dean’in Bast ile ilişkisi, Bast’ın sonraki ifadelerine göre cinsel bir çizgiye kayıyor. 

Marlon Brando’yu anlatan Brando Unzipped’in yazarı Darwin Porter ise, Dean ile Brando arasındaki ilişkiyi “Brando’nun en uzun süren fakat en problemli gay ilişkisi” olarak niteliyor.

Dean, İtalyan yıldız Pier Angeli ile nişanlanlanmış olsa da, o günlere dair anlatılardan çıkardığımız kadarıyla bu kariyerini korumaya yönelik bir adım gibi duruyor.

Montgomery Clift

Clift, hayatın bir anda tepetaklak olabileceğine en iyi örneklerden. 

Gay ve biseksüel arkadaşlarından farklı olarak kariyerine korumak adına da olsa hiç evlenmeyen veya nişanlanmayan Clift’in kariyeri bizi derinden yaralıyor.

Geçirdiği trafik kazası ve yüzünde kalan yaralar ile başlayan süreç, ilaç ve alkol bağımlılığı ile devam ediyor. Ta ki bir gün partneri Lorenzo James tarafından yatağında ölü bulunana kadar.

Scotty Bowers, Clift’i anarken “Alıngan, acımasız dilli bir kraliçe” ifadelerini kullanıyor. Bowers’a göre Clift seks partnerlerini seçerken, “acı verecek derecede titiz” davranırmış.

Clift’in ölüm süreci, Hollywood’da “en uzun süren intihar” olarak adlandırılıyor.

Tyrone Power

Power hakkında anlatılanlar, erkekleri kadınlardan biraz daha fazla sevdiğini gösteriyor.

Power’ın geçmişi o kadar renkli ki, Judy Garland, Lana Turner, Cesar Romero ve Errol Flynn hikaylerin baş kahramanlarından sadece bazıları.

Bowers: “Tyronne beni sık sık arayıp birilerini sorardı. Her seferinde genç bir çocuğu gözüne kestirirdi ve ne istediğini bilirdi. Fakat bu yönünü sır gibi de saklardı.”

Eh, 40’ların Amerika’sında üç çocuk babası olmak ve Zorro’da başrol oynamak, muhtemelen gözüktüğünden daha fazla kaybedilebilecek şey demek. 

Cary Grant and Randolph Scott

North by Northwest’in yıldızı Cary Grant, genç kızların gönlünde her zaman ayrı bir yere sahip olsa da, yeni yeni öğreniyoruz ki kankası Randolph Scott ile kankadan biraz daha fazlasıymış. 

Bowers o günleri şöyle anlatıyor: 

“Üçümüz çok yaramazlık yaptık. İkisi düzüşmezdi, en azından erkeklerle – en azından benimle! – fakat sarılıp yatmayı severlerdi. Scott özellikle çok nazikti.”

Brando Unzipped’e göre, Cary Grant’in hayatından geçen tek erkek Scott değil. Marlon Brando ile de anıları var. 

Heteroseksüel duruşuna rağmen film dergisi Modern Screen için Scott ile birlikte çektirmiş olduğu fotoğraflar Grant’a dair önemli detaylar veriyor. Fotoğraflarda ikilinin havuzda, spor salonunda, yan yana birbirinden güzel pozları bulunuyor.  

1940 yapımı May Favorite Wife’da ikilinin yöneticiliğini yapan Bert Granet ise, ikilinin birlikteliğini ve çalışma uyumunu “inanılmaz” olarak anıyor.

Rock Hudson

Rock, ekranlarda boy gösterdiği dönemlerde tüm ev kadınlarının rüyalarını süslüyordu. Fakat onun rüyalarında ise erkekler vardı. 

29 yaşındaki Rock, kendisini beklenmedik bir olaylar dizisinin içinde buldu. Her şey Life dergisinin “Hollywood’un en yakışıklı bekarı” başlığı ile başladı. 

Başta masum gözüken bu başlık, aslında Hudson’a inceden bir mesajdı. Üstüne bir de Confidential gazetesi tarafından ellerinde Rock’ın başka bir erkekle olan görüntülerine dair şantaj mesajları alınca, Hudson’un ajansı devreye girdi.

Fakat hala çözülmemiş bir problem vardı: evlilik. Apar topar ajansın sekreteri ile evlendirilen Hudson, bu oyuna daha fazla dayanamadı ve evlilik üçüncü yılında sonlandı. 

İlerleyen yıllarda ise AIDS olduğunu açıkladıktan üç ay sonra hayatını kaybetti.

Tab Hunter

Hollywood’un patronları tarafından Debbie Reynolds ve Natalie Wood ile ilişkileri planlanan Tab Hunter, dedikoduların odağı olmaktan kaçamadı. 

1956 yılında Psycho yıldızı Anthony Perkins ile birlikteliği başlayan Hunter, o günleri anarken şu ifadeleri kullanıyor:

“Yemeğe ya da sinemaya gidemiyorduk çünkü o kadar popüler olmuştuk ki, adım atamıyorduk.”

“Warner Brothers bana bir şey söylemedi fakat Paramount’un Tony’i benle görüşmemesi için baskı altına aldığını biliyorum.”

İkili ayrıldıktan sonra Hunter önce patenci Ronnie Robertson ile bir birliktelik yaşadı, fakat sonrasında ondan da ayrılarak prodüktör Allan Glaser ile evlendi. 

86 yaşında ölen Hunter, son 35 yılını Allan ile birlikte geçirdi.

Anthony Perkins

Evli ve iki çocuk babası olan Perkins, bunlara rağmen kalbinin sesini dinlemekten geri durmadı.

Bir çok gay aktör gibi Psycho’nun yıldızı da huysuzluklarıyla anılırdı. Fakat Paul Newman’a göre bu kötü bir şey değildi. Dedikodu muhabiri Darwin Porter’a göre, ikilinin tutkulu bir ilişkisi vardı. 

Perkins 1992 yılında AIDS nedeniyle hayatını kaybetti. Eşi Berry Berenson, Perkins’in hastalığını gizli tutmak için çok çaba sarfettiğini belirtmişti.

“Kimse bilmesin istiyordu. Öğrenen olursa bir daha iş bulamaz diye endişe ediyordu.”

Yorumlar

Bir Yanıt Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir