Dünyanın önde gelen matematik dehalarından ve 2. Dünya Savaşı'nın kazanılmasında önemli bir rolü olan Alan Turing'in hayatının anlatıldığı The Imitation Game: Enigma gösterime girdi. Turing'in eşcinsel olması sebebiyle yaşadığı baskı ve zorbalıkları beyaz perdede canlandıran Benedict Cumberbatch, Türkiye'deki eşcinsellerin hak mücadelesini de yakından takip ediyor. Bu Pazar yapılacak Oscar töreninde yarışacak olan Cumberbatch, ülkemizdeki LGBT …
“Türkiye’de Eşcinsellere Yönelik Ayrımcılık Hala Sürüyor”
Dünyanın önde gelen matematik dehalarından ve 2. Dünya Savaşı’nın kazanılmasında önemli bir rolü olan Alan Turing’in hayatının anlatıldığı The Imitation Game: Enigma gösterime girdi. Turing’in eşcinsel olması sebebiyle yaşadığı baskı ve zorbalıkları beyaz perdede canlandıran Benedict Cumberbatch, Türkiye’deki eşcinsellerin hak mücadelesini de yakından takip ediyor. Bu Pazar yapılacak Oscar töreninde yarışacak olan Cumberbatch, ülkemizdeki LGBT bireylere yönelik ayrımcılıktan duyduğu endişeyi dile getirdi.
Ünlü İngiliz matematikçi Alan Turing ve ekibi, Nazilerin kullandığı Enigma adlı şifreyi kırmak için, modern bilgisayarların büyük babası denilebilecek bir makine tasarlamıştı. Bu makine sayesinde Müttefik Devletler 2. Dünya Savaşı’nda öne geçmeyi başarış, savaş çok kısa sürede sona ermişti. Fakat Turing bir eşcinseldi ve İngiliz hükümeti onu “ahlaksızlık”la suçlayarak yargıladı. Turing’in davasını gören yargıç ona bir seçenek sundu: Ya hapse girecek, ya da kimyasallar alarak hadım edilecekti. Turing 2. yolu seçti ama, ömrünün geri kalanında büyük acılar çekti. En sonunda yüksek dozda siyanür yuttu, bir elmadan ısırık aldı ve intihar etti. Bu olay yıllar sonra Apple firmasının ünlü gökkuşağı renklerindeki elmalı logosuna da ilham verecekti.
Turing ve arkadaşlarının Enigma’yı çözmesinin hikayesinin anlatıldığı The Imitation Game: Enigma filmi Cuma günü vizyona girdi. 8 dalda Oscar’a aday olan film, bu Pazar En İyi Erkek Oyuncu (Benedict Cumberbatch), Yılın En İyi Filmi, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Keira Knightley), En İyi Yönetmen, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Kurgu, En İyi Prodüksiyon Tasarımı, En İyi Orijinal Müzik dallarında Oscar almak için yarışacak.
Hollywood muhabirimiz Aida Takia O’Reilly, filmin başrol oyuncusu Benedict Cumberbatch ile 15 Kasım 2014’te bir araya geldi. O dönemde henüz nişanlanmış olan Cumberbatch geçtiğimiz günlerde nişanlısıyla sessiz sedasız evlendi ve belki de Pazar gününden itibaren Oscar’lı bir oyuncu olacak. Cumberbatch ve radikal.com.tr muhabiri O’Reilly’nin sohbetini aktarıyoruz…
The Imitation Game: Enigma’daki performansınız için sizi kutlarım. Kesinlikle anlatılması gereken bir hikayeydi. Filmi çekerken ne kadar acı çektiğinizi tahmin edebiliyorum. Çekimler sırasında ağladığınız anlar oldu mu?
Filmde ağladığım bir sahne var ama o sahnedeki performansım yalnızca iyi bir oyunculuk örneği değildi. Turing olağanüstü bir insandı ve onu canlandırırken karakterimle özdeşleştim diyebilirim. Bu yüzden de o sahnede onun yaşadıklarından duyduğum üzüntü yüzünden ağlamamı durduramadım. Daha önce böyle bir şey yaşadığımı hatırlamıyorum. Çekimler devam ediyordu ve ben de kendimi toparlamak zorundaydım. Duyguları değil de sahneyi canlandırmak zorundaydım. Bu yüzden kendimi ciddi şekilde tutmak zorunda hissettim. Bu hikaye insanı ciddi şekilde duygulandırıyor ve beni de derinden etkiledi.
“BİRİLERİNİ AFFEDECEK BİRİSİ VARSA O DA ALAN TURING’DİR”
The Imitation Game: Enigma filminin sonunda Kraliçe Elizabeth’in Alan Turing’i 2013 yılında “affettiği” yazıyor. Ancak belki de Kraliçe af etmek yerine özür dilemeliydi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu konudaki hislerimi açıklarken çok dikkatli olmalıyım. Ancak herhangi birini affetmesi gereken birisi varsa o da Alan Turing’dir. Bu da insanın midesini bulandıran türden bir ironi bence. Ancak hem hükümet hem de Kraliçe, bu affı yayınlamak zorundaydı. Turing’in ölümünden çok sonra gelen bu af için kampanyalar düzenlenmesi gerekti. Özür ya da af olayı, bu politik kampanya sonrasında geldi ve bu da utanç verici bir durum. Filmin en önemli getirilerinden birisi, Alan Turing’in hikayesinin geniş kitlelere ulaşması olacak bence. Aynı zamanda bu adamın çektiği acılar ve maruz kaldığı haksızlıklara da dikkat çekilmiş olacak.
“ALAN TURING OLMASAYDI GOOGLE OLMAZDI”
Alan Turing çok hassas, herkesten farklı, biricik bir insandı ve çok kötü şeylere maruz kaldı. Çok önemli bir kriptograftı ama tek özelliği bu değildi. Turing aynı zamanda bugün Google’ın da kullandığı algoritmaları yazan, “evrensel makine” adını verdiği ve bizim bugün bilgisayar dediğimiz cihazları da ilk kez üreten kişiydi. Onun sayesinde insanlık, zeka, ruhun ne olduğu ve biyolojinin ardındaki mekanizmalar üzerinde de düşünmeye başladık. Bu da bizi inorganik şeylerin, yani makinaların mekanizmasına yönlendirdi. Fakat Alan Turing tüm bunlara rağmen, doğasını inkar etmedi ve eşcinseller arasında bir ikona dönüştü. O bu konuma gelmeyi hiç istememişti. Şehit olmayı istememişti. Herhangi bir politik sebepten, hele ki özel hayatı yüzünden ilgi odağı olmayı istememişti. Üstelik çalışmalarının tanıtımını bile yapmadı. Bu yüzden de bu film sayesinde onun hikayesinin ve başardıklarının daha fazla insana ulaşması beni çok ama çok mutlu ediyor.
“RUSYA VE TÜRKİYE ’DEKİ BASKILAR ENDİŞE VERİCİ”
Öte yandan bu film tarihteki bir hikaye olmakla kalmıyor ne yazık ki. Milliyetçiliğin olduğu her yerde bir günah keçisi bulunabiliyor. Eşcinsel azınlıklar bugün bile önyargıyla karşılanıyor ve ceza alabiliyor. IŞİD’in yaptıkları ortada ama Rusya, Türkiye ve Yunanistan’daki Altın Şafak Partisi gibi muhafazakar politik oluşumlar da aynı düşünceyi destekliyor. Gerçi artık Altın Şafak pek ortalarda yok, çok şükür… Ancak ne zaman insanlar keskin sınırları olan bir kimlik ve milliyet fikri oluştursa, bundan sapan her şeyi anormal olarak görüyor. Bu tip sapmalar her zaman yasaklanıyor, onların üzerine gidiliyor ve sonunda da cezalandırılıyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde homoseksüel erkekler halen ceza alıyor. Ne yazık ki Alan Turing’in hikayesine benzer çok fazla hikaye var. Turing bizim bugün bilgisayar dediğimiz şeyi icat etmiş ve kriptografi başarısı sayesinde milyonlarca hayatı kurtarmış. Polonyalıların icat ettiği makinayı geliştirerek olağanüstü bir cihaz icat etmeyi başarmış. Buna rağmen kendisine oldukça kötü davranılmış ve yanlışlar yapılmış ve onun uğraşmak zorunda kaldığı önyargılar bugün hala varlığını sürdürüyor. Bu yüzden de filmdeki hikayeni modern zamanları da anlattığını düşünüyorum.
“TURING HAPSE GİRMEKTENSE HADIM EDİLMEYİ TERCİH ETTİ”
Artık Alan Turing’i her yönüyle tanıdınız. Bir tahminde bulunacak olsanız, intihar ettiğini mi söylerdiniz, yoksa öldürüldüğünü mü düşünüyorsunuz?
Bazen Sherlock Holmes gibi davranmaya çalışıyorum ama, ben adli tıp uzmanı değilim. Buna rağmen hiçbir şüphe hissetmeden söyleyebilirim ki bence intihar etti. Vücudunda olan bitenle yakından ilgili bir adamdı ve çok zor şeylere katlanmak zorunda kaldı. Turing cinsel olarak aktif bir eşcinsel erkek olmanın yanında, Olimpiyat standartlarında bir koşucuydu da. Yalnızca teorilerinde ve hayalinde var olan bir şeyi gerçeğe dönüştürdü Turing. Buna rağmen çok fazla acı çekti. Çekimlerden önce Manchester’da beraber çalıştığı insanlardan birisiyle görüşme fırsatım oldu. Ona Turing’in ceza aldıktan ve onu hadım edecek iğneler yapılmaya başladıktan sonra değişip değişmediğini sordum. O ise bana “Hayır, hiçbir değişiklik olmadı” dedi. Östrojen iğneleri sonrasında kilosunda bir değişiklik olmadı mı diye tekrar sordum. Meslektaşı ise “Hayır, çok içine kapanık bir insandı. Bu yüzden yaşadığı değişiklikleri ve acıları fark edemedik” dedi. Daha sonra da bana bir anekdot anlattı. Her hafta Turing’e iğne yapan doktor, bir gün ona “Bu iş utandırıcı olmaya başladı. İstersen her hafta buraya geleceğine ben sana bir makine yapayım, bunu kalçana yerleştirelim. Sen yemek yerken makine metabolizmanın çalıştığını fark edip sana ilacı yavaş yavaş, küçük dozlarda versin” diye bir teklifte bulunmuş. Plana göre 2 yıllık ceza sonrasında bu makine çalışmayı durduracakmış, ancak bu olmamış. Makine çalışmayı bırakmamış. Alan Turing bu meslektaşına hikayeyi anlattıktan bir süre sonra mutfağa gidip eline bir bıçak almış, kalçasındaki o makinayı çıkarmaya çalışmış. Ki daha önce de söylediğim gibi bu adam vücuduna ve sağlığına çok dikkat eden, mantık çerçevesinde hareket eden bir adamdı ama çok fazla acı çekiyordu. Ben de bu yüzden filmde minik bir detaya yer verdim. Filmin sonundaki 2 sahnede Turing’i canlandırırken hafifçe topallamayı tercih ettim. Bu detaya dikkat çekmek istedim.
Bana kalırsa öyle bir durumda kalan bir adamın başka çaresi kalmamış olabilir. Hayatında hiç sevgi yoktu. Eşcinsel olduğu için suçlu muamelesi görüyordu. Hem vücudu hem de zihni bu iğneler yüzünden mahvolmuştu. Hapse girmektense, yaptığı işe devam edebilmek için bu ilacı almayı ve hadım edilmeyi tercih etmişti. Çünkü başka bir çaresi yoktu.
ALAN TURİNG’İN ÖLÜMÜ BİR KAZA MIYDI?
Bazı insanlar Alan Turing’in ölümünün kaza olduğunu düşünüyor. Bu da bir teori. Öldükten sonra yatağının başucunda bulunan elmanın içinde siyanür vardı. Ancak Turing’in annesi onun üzerine titriyordu ve oğlunun homoseksüel olduğunu inkâr ediyordu. Bence Turing bunu annesini korumak için yaptı. Olaya da kaza süsü vermek istedi. 2012 yılında Bilim Müzesi’nde Alan Turing’in otopsi raporunun da bulunduğu bir sergi yapıldı ve raporda görüldüğü üzere, siyanürü suya karıştırarak, büyük miktarlarda içmişti. Sanıyorum daha sonra ağzında oluşan acımtırak badem tadını gidermek için elmadan bir ısırık aldı. Bence de bu, intiharı gösteriyor.
“TURING İNGİLTERE’Yİ KURTARDI, BİZ İSE ONU İNTİHARA SÜRÜKLEDİK”
Tabii bir de komplo teorileri var. Turing çok fazla şey biliyordu, ancak hem mahkeme sırasında hem de tutuklandıktan sonra çok fazla şey ortaya saçılmıştı. O esnada devlet sırlarını korumasını telkin eden sözleşmeyle bağlıydı ve birileri, eşcinsel ilişkileri sırasında bir şeyler anlatabileceğinden korkmuş olabilirdi. Çünkü o dönemde eşcinsel erkeklerin bu kadar yoğun şekilde yargılanmasının ardında yatan şey, Cambridge’de dolaşan casuslara duyulan korkuydu. Eşcinsel erkeklerin komünist fikirlere de eğilimli oldukları düşünülüyordu. Bu yüzden de McCarthy’nin Cadı Avı’na benzer tarzda yürütülen soruşturma sonrasında dikkatler Alan ve diğer eşcinsel erkekler üzerinde yoğunlaştı. Komplo teorisine göre MI6 ya da başka bir istihbarat birimi Turing’i öldürdü ve olaya kaza süsü verdi. Ancak ben buna inanmıyorum. Çünkü isteselerdi Alan’ı hayatının daha erken safhalarında öldürebilirlerdi. Ayrıca bu teori, dikkatleri bizlerin Turing’e olan saldırgan tavrımızdan uzağa çekmeye çalışıyor. Bu teori olayı casus edebiyatına indirgemeye çalışıyor. Halbuki bu adam, toplum ve demokrasi tarafından bir ilaca maruz bırakıldı ve sonunda da intihara sürüklendi. O bu toplumu 2. Dünya Savaşı’nda faşistlerin elinden kurtarmak için uğraşmıştı. Olaya komplo teorileriyle yaklaşmak, bu mide bulandırıcı ironiyi görmezden gelmek demektir. Bu adamın derin doğasını ve hayatını anlayabilmek için de bu gerçeği kabullenmemiz gerekiyor.
“NİŞANLANDIĞIMIZI SESSİZ SEDASIZ DUYURDUK”
Bu arada nişanlanmışsınız, sizi tebrik ederim. Fakat nişanınızı sosyal medyadan duyurmak yerine bu işi eski usulde yaparak, gazeteye ilan vererek duyurdunuz. Neden bu yolu tercih ettiniz?
Aslında bu İngiltere’de gelenektir. Eski moda bir yöntem olabilir ama nişanlananlar bunu gazete ilanıyla duyurur. Şayet ünlü bir aktör olmasaydım, o zaman nişanımı bu şekilde duyuracaktım. Bu yüzden benim için oldukça kişisel olan bir duyuruyu bu şekilde yaparak normalleştirmeye çalıştım. Dünyanın da bu haberi öğreneceğini biliyordum, ancak olayı çok fazla büyütmek istemedim. Yalnızca ailem ve arkadaşlarım bu konuyu öğrensin istedim ve dünya da bu haberi sessiz sedasız şekilde almış oldu.
” ‘CUMBER KALTAKLARI’ ARASINDA EN AZ 2 CİNSİYETTEN İNSAN VAR”
Yıllar içinde pek çok hayran kazandınız. Bu durumla nasıl baş ediyorsunuz? Bir de hayranlarınızın kendilerine bulduğu “Cumberbitches” (Cumber kaltakları) terimini ilk duyduğunuzda ne düşündünüz?
Buna ne tepki verdiğimi iyi biliyorsun Aida. Pek çok kez yazılıp çizildi. Hayranlarım oldukça zeki, kendilerini kontrol edebilen, yaratıcı, ilham verici ve kararlı kişiler. Aralarında her yaştan ve en az 2 cinsiyetten insan var. Kendilerine başlarda verdikleri bu isim yapıştı kaldı. İnsanın aklında kalan bir terim ama ben bunu nazikçe değiştirdim. Hayranlarım zeki, güç sahibi ve kendilerini gayet güzel ifade edebilen kadınlardan oluşuyor. Kendilerini ya da cinsiyetlerini küçük düşürme niyetinde değillerdi. Ben de dedim ki, belki de işimi beğenen insanları topyekûn ifade edecek daha yumuşak bir terim bulabiliriz. Fakat neredeyse müdahale etmeme hiç gerek kalmayacaktı. Çünkü dediğim gibi onların her biri doğru sezgilere sahip, kendilerini düzeltme yetisine de sahipler. Çok zeki bir topluluk… Bu yüzden şimdi kendilerine başka isimler buldular. Ancak yaptığım işleri ve benim kişiliğimi sevdikleri sürece, gerisi önemli değil. Bu yüzden de kendilerine istedikleri ismi takabilirler.
“BİR ORDU DOLUSU İNSANDAN DESTEK ALIYORUM”
Özgüven ve kibir arasında ince bir çizgi vardır. Siz ne kadar özgüvenlisiniz?
Kibir sizi etrafınızı dinlemekten ve çevrenizden bir şeyler öğrenmekten alıkoyar. İyi bir sanatçı olabilmek için kibirden uzak kalmak, bir ekibin parçası olmak ve kendinizden ödün vermek zorundasınız.
Bunu yapabilmek için ise özgüvenli olmak zorundayım. Ayrıca etrafımdakilere gözüm kapalı şekilde güvenebilmeliyim. Etrafımda bana destek olan çok fazla insan var ve umuyorum ki bunu söylediğimde kibirli gibi anlaşılmam ama, bu destek sayesinde yaptığım işte kendimi çok fazla özgüvenli hissediyorum. Çünkü etrafımda sürekli günlük işlerimi yapmamda yardımcı olan bir ordu dolusu insan var.
oğu insan gibi ben de mucit değil kullanıcıyım. Okuldayken çok basit seviyede kodlama öğrenmiştik. Çok basit oyunlarda minik değişiklikler yapacak kodlar yazıyorduk. Ama bu müfredatın bir parçasıydı. Ben matematik dahisi değildim, algoritmalar için de doğuştan bir yeteneğim yoktu. Bu tip bir iş yapmak için gereken diğer yeteneklere de sahip değildim. Turing’in olağandışı zekasında dikkatimi çeken şeylerden biri de bu oldu zaten. O yalnızca bir teorisyen değildi, mekaniğe de yeteneği vardı. Aklındaki fikirleri gerçeğe dönüştürebiliyor ve inşa edebiliyordu. İşinin ehli teknisyenlerle beraber çalışıyordu tabii ama, düşüncelerini gerçeğe dönüştüren kişi yine kendisi oldu. Küçükken model arabalara meraklıydım, ancak Lego manyaklarından biri olmadım. Birbirinden farklı pek çok şeye ilgi duyuyordum ama ‘geek’ değildim. Üstelik bilime duyduğum hayranlık da çok geç yaşlarımda başladı.
Dedelerinizden birisi savaş esnasında denizaltı kaptanıymış, değil mi?
Evet, komutandı. Diğer dedem ise çöl faresi dedikleri türden; Orta Doğu’nun kumları arasında savaşmış.
“İNSAN HAKLARI İÇİN ÇALIŞMAKTAN GURUR DUYUYORUM”
Savunuculuğunu yaptığınız bir fikir var mı?
İnsan hakları benim için çok önemli bir şey. Liberty adlı bir hayır kurumuyla beraber çalışıyorum ve bundan gurur duyuyorum. Liberty, İngiltere’de insan hakları için çalışıyor. İnsanların her gün yaşadıkları zorluklar ve ekonomik sıkıntılar düşünüldüğünde milliyetçiliğe yönelmeleri normal bir şey aslında. Sınırları kapatalım demek, sürekli başkalarını suçlamak, günah keçileri aramak… Bunlar kökleri çok derinlerde olan problemler için oldukça basit ve yüzeysel çözümler. Bu yüzden bu konuda çalışıyorum. Aynı zamanda çevreyi de çok önemsiyorum.
“MARKALARIN KIYAFETLERİNİ GİYMEYİ TERCİH ETMİYORUM”
Oscarlar’ın Kırmızı Halı’sından önce heyecanlanıyor musunuz? En sevdiğiniz tasarımcı kim? En çok neyi giydiğinizde rahat hissediyorsunuz?
Eskiden bu etkinlikler öncesinde çok gerilirdim. Sonra yavaş yavaş, kime güvenebileceğimi öğrendim. Stilistim filan yok, bana tavsiye verecek ne ya da rahat kıyafetler bulmama yardımcı olacak kimse de yok. Ancak bir keresinde birisi Spencer Hart’a gitmemi tavsiye etmişti ve o müthiş bir terzi. Sherlock Holmes için de beraber çalıştık. Bunun da ötesinde genelde beğendiğim şeyleri giyiyorum. Pek çok kişi bana bir kıyafet vermek istiyor ancak bu onların bedavadan reklamını yapmak olur. Onların kıyafetlerine modellik yapmak için para alamam, ama onların elinde de kıyafetin nasıl göründüğüne dair bir görüntü olur. Bu genelde herkesi mutlu eden bir yaklaşım. Şu ana dek bana müthiş kıyafetler verildi ve benim için her şey kolaylaştı. Ancak arada sırada sinir bozuklukları da olabiliyor. Örneğin dün uçaktan indim ve beni bir etkinliğe götürüyorlardı ve nereye gittiğimi bile bilmiyordum. Sizin düzenlediğiniz Altın Küreler ile Oscar törenine şimdiye dek birkaç kez katılma şansını elde ettim. Bu yüzden etkinliklerin nasıl geçtiğini az çok biliyorum. Artık biraz daha rahatım ve kendim gibi davranabiliyorum. Başlarda ise törenlerde çok geriliyordum.
Peki evde rahat etmek için ne giyiyorsunuz?
Evde giydiğim şeyleri kesinlikle görmek istemezsin. Orada önemli olan rahat olabilmek. Üzerinizde dar kesimli, şık bir takım elbise varsa, onu evde giyip de kırıştırmak istemesiniz. Bu yüzden ben de çoğu insan gibi eşofman altımı giyip rahatlamaya çalışıyorum.
“SİGARAYI BIRAKTIM, ÇOK MUTLUYUM”
Sağlığınızı korumak için neler yapıyorsunuz?
Aman tahtaya vurun; sigara içmeyi bıraktım. Bu da pek çok açıdan faydalı oldu. Son 1 aydır sigara içmiyorum şu anda da bir sigara için canımı verebilirim! (Gülüyor) yok canım şaka yapıyorum… Gayet iyiyim. Bu ara ülkeler arasında mekik dokuyorum, Londra ve ABD arasında çok gidip geldim ve bu seyahatlerde mümkün olduğunca sağlıklı şeyler yemeye çalışıyorum. Akşamları fazla bir şey yememeye ve fit kalmaya çalışıyorum. Her gün en az yarım saat egzersiz yapıyorum. Uçaktaysam ya da sürekli iç mekanlarda olmam gerekiyorsa da esneme hareketleri yapıyor ve yürüyüşe çıkıyorum. Birkaç şeyin büyük faydası var. Uykumu almaya çalışıyorum mesela. Şu anda bu biraz zor oluyor çünkü gece 10.30’da yattım ve sabah 3.30’da kalktım. Sanırım buraya gelmeden önce 2 kahvaltı yapmış olabilirim. Ama etrafımda pek çok harika insan var ve onlardan da yardım alıyorum.
“İÇİMDEKİ TRAFİĞİ YÖNLENDİRMEKTE ZORLANABİLİYORUM”
Yorgunluktan bitap düştüğünüzde ve yatıp dinlenmek istediğinizde ne yapıyorsunuz?
Tam da böyle yapıyorum. 10 dakika da olsa bir ara verip meditasyon yapıyorum. Bu kadar olan bitenden sonra zihnimde neler olduğuna bir bakıyorum. İşim gereği sürekli insanlarla konuşuyor, iletişime geçiyorum. Dikkatim sürekli dış dünyada olup bitenlerde. İçimdeki trafiği yönlendirmekte zorlanabiliyorum. Dinlenmek için kitap okuyorum. Romanlar ve kurgusal olmayan hikayeleri seviyorum. Bu tip hobilerinize deva etmek de çok sağlıklı bir şey. Ancak Tanrı bilir, Fransızca öğrenebilmeyi isterdim. Ya da kendime sık sık söz verdiğim gibi, arada sırada şiir okuyacak ve yazacak zamanım kalmasını isterdim.
Hayatta en çok şükrettiğiniz 3 şey nedir?
İlk olarak sevgilim Sophie’yi söyleyebilirim. Seveceğiniz birini bulmak harika bir şey. Üstelik o da sizi seviyorsa, hem de sizinle aynı seviyede seviyorsa daha da müthiş. Hayatta bunu herkes başaramıyor. İkimizin de ne kadar meşgul insanlar olduğumuzu düşününce, bunu küçük bir mucize sayıyorum. İkinci sırada sağlık var; hem benim, hem de ailemin sağlığı… İş hayatımda sahip olduğum fırsatlar için de şükran duyuyorum. Şu anda altın çağımı yaşıyorum ve bundan çok mutluyum. Çok eğleniyorum ve çok da mutluyum.
Kaynak: radikal.com.tr