30 Eylül Çarşamba günü yayınlanan yeni bir rapora göre, BM üyesi 13 ülke transları hala suçlu kabul ederken, başkalarıysa topluluğa zulmetmek için ahlak yasalarını kullanıyor.
LGBTİ+ hakları grubu ILGA World’a göre Nijerya, Umman ve Lübnan, dünyanın en transfobik yasalarına sahip.
ILGA World Trans Yönetim Komitesi Başkanı Jabu Pereira, 143 BM üyesi devletin cinsiyet yasalarını ele alan Trans Legal Mapping Report’ta,
‘Trans topluluğu için dünya çağında zor bir zaman,’ dedi.
Rapor, ‘Dünyanın belgeleme yaptığımız her bölgesinde trans hakları gerilemede,’ diye uyardı.
BM’e üye birçok ülke trans hakları konusunda sıçramalar yaparken, bazılarıysa bunu suç saymaya devam ediyor. Raporun yazarları trans hakları konusuna gelince dünyadaki karmaşıklığa dikkat çekti.
Britanya ve Macaristan’da trans hakları sekteye uğrarken, Belçika ve Fransa gibi başka örneklerde sıçramalar yaşandı. Geçtiğimiz iki senede özellikle non-binary bireylerin hakları konusunda gelişme gözlendi.
Ancak BM üyesi Brunei, Gambiya, Endonezya, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Malawi, Malezya, Nijerya, Umman, Güney Sudan, Tonga ve Birleşik Arap Emirlikleri transseksüelliği suç saymaya devam ediyor.
Dahası, araştırmacılar transseksüelliğin suçlaştırılmasının kamusal alanlar gibi zararsız görünen konular üzerinde olabileceğini söyledi.
Araştırmacılara göre ‘Kamusal sıkıntılarla’ ilgili olan yasalar gibi unsurlar, trans bireylere hayatlarını nasıl yaşamaları gerektiğini dikte ediyor ve eşit derecede zarar verici’.
Pereira, ‘Mevzu cinsiyetleri tanımaya gelince parlayan bazı ülkeler güneyde, örneğin Arjantin gibi’ diyor ve 2012’deki yasa değişikliğiyle cinsiyet ibarelerini değiştirerek trans bireylerin kendilerini tanımlamasının mümkün kılan düzenlemeyi hatırlatıyor.
‘Belirsizlik, ters tepki ve saldırı’: Geçtiğimiz iki yıl trans hakları için en zorlarındandı.
Araştırmacılar, 2018’den beri belirsizlik, ters tepki ve saldırının’ trans haklarına damga vurduğunu vurguladılar.
‘Biyolojik cinsiyetin mutlaklığı etrafında konumlanan muhafazakâr cinsiyet ideolojisi, transları dışlayıcı radikal feministlerin ortaya çıkışı ve sağ kanattan siyasetçilerin LGBTİ+ haklarını milli kimliklerin karşısında konumlandırması, topluluklarımız üzerinde yıkıcı etkiler yarattı.’
Trans hakları konusunda bilanço gerçekten de ağır. Araştırmacılar çoğunlukla ucu ucuna bütçelerle çalışan trans hakları örgütleriyle, bolca kaynağa sahip anti-trans grupları karşılaştırdı ve Britanya’daki anti-trans hissiyatın başka birçok Milletler Topluluğu üyesi ülkeye de sıçradığını ifade etti.
Üç yıl içinde Britanya transfobik medya ve güçlü lobi grupları tarafından karşı çıkılan ‘Cinsiyet Tanıma Yasası’nda reformalar talep etti.
Her ne kadar sayısız anket bu tarz görüşlerin Britanya’nın tamamını yansıtmadığını gösterse de sorumsuzca sürüp giden dezenformasyonun transfobik taktikleri işe yaradı. Reformlar bu ay bakanlar tarafından bir kenara atıldı.
Britanya’daki trans haklarının engellemesine karşın, araştırmacılar 2017’den beri tıbbi olmayan bir kendini tanımlama modeli benimseyen ülkelere de dikkat çektiler:
Avustralya, Belçika, Brezilya, Şili, Kosta Rika, Fransa, Yunanistan, Lüksemburg ve Portekiz. Şaşırtıcı olmayan bir biçimde, hepsinde durum çok daha iyi.